Hapishanelerin Lağvedilmesi Uygulanabilir Bir Yöntemdir

Okumak üzere olduğunuz makale, Nathan Goodman tarafından kaleme alınmış, 26 Temmuz 2013 tarihinde C4SS’de yayınlanmıştır. Efsa tarafından Türkçe ‘ye çevrilmiştir.

Kaliforniya’da mahkumlar korkunç insan hakları ihlallerine karşı mücadele ediyor. Bu yazının yazıldığı zamanlar üçüncü haftasına giren açlık grevine yaklaşık 1,000 mahkum katılmaya devam ediyordu. Grev başladığında 30,000 mahkum yemek yemeyi reddetmişti. Mahkumlar, BM, John McCain ve Uluslararası Af Örgütü gibi çeşitli kaynaklar tarafından bir işkence biçimi olarak kabul edilen uzun süreli hücre hapsi cezasına karşı grev yapıyorlar. Kaliforniya’da bu ceza genellikle çete üyesi olduklarından şüphelenilen mahkumları cezalandırmak için kullanılıyor. Bu tür şüpheler ırksal önyargılarla yüklüdür. Shane Bauer’in açıkladığı gibi,

“Kara Panterler’in akademik kitaplarına ya da Afro-Amerikan tarihi ile ilgili dergi yazılarına sahip oldukları için SHU’ya konulan ve çete üyesi olarak kabul edilen insanlar gördüm. Çete müfettişlerine yönelik materyallerde bile İspanyolca’da ‘tío’ ya da ‘hermano’, ‘amca’ ya da ‘kardeş’ kelimelerinin kullanılmasının çete faaliyetlerine işaret edebileceği öğretiliyor.”

Kaliforniya hapishaneleri mahkumlara siyahların kurtuluşu hakkında okudukları ya da İspanyolca konuştukları için işkence ediyor.

Kaliforniya’daki mahkumların mücadele ettiği ırkçılık bununla da bitmiyor. ProPublica‘dan Christie Thompson’ın deyimiyle “bir mahkumun ihlali nedeniyle tüm bir mahkum ırkını kısıtlayan ırk temelli tecritler” de dahil olmak üzere grup cezalarına da son verilmesini talep ediyorlar. Bu tür toplu cezalandırmalar bireysel haklara inanan herkesi tiksindirmelidir. Özgürlüğe, eşitliğe ya da insan onuruna değer veren herkes Kaliforniya’daki grevci mahkumları desteklemelidir. Ancak bununla da yetinmemeliyiz.

Mahkumlar, cezaevi sisteminin en kötü suistimallerinden bazılarına son verilmesini istiyor. Cezaevi sisteminin kendisinin sona erdirilmesini talep etmeliyiz. Hapishane sistemi köleliğin devamıdır. 13. Anayasa Değişikliği köleliği “bir suçun cezası olması dışında” yasaklamaktadır. Dolayısıyla 13. Değişiklik köleliği ortadan kaldırmak yerine sadece şeklini değiştirmiştir. İç Savaş’tan sonra Güney eyaletleri siyahları suçlu ilan etmek için Kara Kodları kullandı. Bu durum, kölelikten daha kötü olduğu tartışmasız olan zorla çalıştırmaya yol açtı. Angela Davis’in açıkladığı gibi:

Köle sahipleri, ne de olsa önemli yatırımları temsil eden bireysel kölelerin hayatta kalmasından endişe duymuş olabilirler. Öte yandan, hükümlüler birey olarak değil, grup olarak kiralanıyordu ve bir hükümlü mürettebatının karlılığını etkilemeden kelimenin tam anlamıyla ölene kadar çalıştırılabiliyorlardı.

Köleliğin bu uzantısı bugün de devam etmektedir.

Daha çok “Angola” olarak bilinen Louisiana Eyalet Cezaevi bir köle plantasyonundan hapishaneye dönüştürülmüştür ve halen zorunlu tarım işçiliği için kullanılmaktadır. Sweatshop koşulları ülkenin dört bir yanındaki cezaevlerinde mevcuttur. Walmart, AT&T ve Starbucks gibi şirketlerin hepsi bu köle emeğinden kâr etmektedir. BAE, Lockheed Martin ve Boeing gibi savaş vurguncuları da öyle. Köleliğin ırkçılığı devam ediyor; mahkumların %60’ı beyaz olmayan insanlardan oluşuyor. Kölelik karşıtı hareketin yarım kalmış bir işi var ve bu ancak hapishanelerin kaldırılmasıyla çözülebilir.

Hapishanelerin kaldırılması genellikle ütopik olarak görülür, ancak ben bunun aktivistlerin uğruna çalışabileceği en pratik amaçlardan biri olduğuna inanıyorum. Cezaevlerine direnmek ve nihayetinde kaldırmak için üç temel taktiği destekliyorum:

1. Mahkumları destekleyin. Açlık grevcileri gibi direnen mahkumlarla dayanışma içinde olun. Mahkumlara mektup yazın. Kantinleri için para toplayın ya da onlara kitap gönderin. Bu tür eylemler tek başına hapishaneleri ortadan kaldırmayacak olsa da, mahpusların hapsedilmeden hayatta kalmalarına yardımcı olur ve hapishane duvarlarının her tarafında bir direniş hareketi inşa etmeye yardımcı olabilir.

2. Büyüyen hapishane endüstrisine karşı direnin. Yeni cezaevleri, hapishaneler ve gözaltı merkezlerinin inşasına karşı örgütlenin. Wells Fargo gibi hapishanelerden kâr eden bankaları elden çıkarın ve başkalarını da aynısını yapmaya teşvik edin. Jane Marquardt gibi hapishane vurguncularını ifşa edin ve siyasi etkilerini zayıflatın. Daha az insanın cezaevine gönderilmesi için polisleri filme alın, yasal savunmaları finanse edin ve jüri kararlarının iptalini teşvik edin.

3. Hapishanelere alternatifler oluşturun. Örneğin, New York’taki beyaz olmayan LGBT bireyler, polisi aramadan şiddeti durdurmak için yerel işletmeleri ve topluluk gruplarını eğiten Güvenli Mahalle Kampanyası‘nı yürütmektedir. Kadınlar, tecavüzcülerin %97‘sinin asla hapse gönderilmediği bir Amerika’da kendilerini toplumsal cinsiyet şiddetinden korumak için birçok taban projesi düzenlemektedir.

Polis ve cezaevlerine alternatifler oluşturmak toplumları daha güvenli hale getirebilir ve devletin güvenlik ve adalet üzerindeki tekeline son verebilir. Hapishanelerin kaldırılması ahlaki bir zorunluluktur. Ancak bunun da ötesinde, pratik bir plandır.

Anarchy and Democracy
Fighting Fascism
Markets Not Capitalism
The Anatomy of Escape
Organization Theory