Okumak üzere olduğunuz makale Sheldon Richman tarafından kaleme alınmış ’ye çevrilmiştir. 1 Ocak 2016 tarihinde “Workers of the World Unite for a Free Market” başlığı altında yayınlanmıştır.
İşçilere yapılan kötü muameleler, korunmakta olan firmaların yanına kâr kalıyor.
Roderick Long aracılığı ile Amazon.com’un çalışanlarını bayağı sert kurallara tabi tuttuğunu öğrendim. (Long, öne sürdüklerini Huffington Post ve Times Online’ın birer makalesine dayandırıyor.)
Times’a göre Bedfordshire (Birşelik Krallık)’daki Amazon çalışanları şunları yaşadı:
1. Şirketin, işçilerin geçerli bir doktor raporuna sahip olsalar bile hastalık iznine ayrılmalarına izin verilmediği kaydedildi. Hasta olarak işe gelmeyenler ceza puanları aldılar. Altı puana ulaşan işçiler ise işten çıkarılmakla karşı karşıyaydılar.
2. Beş günlük çalışma haftasının sonunda bir de 10,5 saatlik gece vardiyasında çalıştırıldılar. Cumartesi akşamından Pazar sabahı 5’e kadar süren gece vardiyası, haftanın her günü çalışmak zorunda oldukları anlamına gelir.
3. Bir yöneticinin bile “absürt” diyeceği bir zaman diliminde, yani bir saat içinde alınacak veya paketlenecek ürün sayısı için kotalar belirlendi. Ağır Xbox oyun konsollarını paketleyenlerin söz konusu kotalara ulaşması için saatte 140 adet paketlemesi gerekiyordu.
4. Bir gruptan herhangi biri belirlenen kotaya ulaşamazsa bile grup cezalandırmaya çarptırılarak personel birbirine düşürüldü.
5. Paketlenecek öğeleri toplamak için bir vardiyada 14 mile kadar yürümeye zorlandılar.
Ayrıca işçilere “Her sekiz saatlik vardiyada 15 ve 20 dakika olmak üzere iki mola verildiği ve tuvalete gittiklerinde personele haber vermeleri gerektiği söylendi. Amazon ise işçilerin daha kısa vardiyalar karşılığında daha kısa molalar istediğini söyledi.”
Amazon, Express’te yayınlanan bir yardım ilanında, günde 8-10 saat hareketsiz durmak veya 10-15 mil yürümek gibi sözde avantajlarla çalışanlarını Coffeyville, Kansas merkezine çekmeye çalıştı: “İtemleri seçerken tekrar tekrar kaldırabilmeli, bükebilmeli, çömelebilmeli, eğilebilmeli.” İşin ücreti ise gündüzleri 10,50 dolar, geceleri ise 11 dolar olarak ödeniyordu.
Reuters şöyle bir haber yaptı, “Eski bir Amazon.com Inc çalışanı, ülke çapında en az 21.000 kadar depo çalışanı ek mesai yapmaya tabi tutulduğu için Amazonu dava etti.”
Anlaşmazlıkar Patlak Veriyor
Haberler Liberter kesimin kulağına geldiğinde bazı tartışmalar doğdu. Tartışma mı? Nasıl olabilir ki? LRC Blog’daki (şu ve şu) birkaç blogger, Huffington Post’un haberini tipik progresiflerin “kapitalizm” hakkında mızmızlanması olarak okudular ve inanmadılar. Tanrım, gerçekten de insanların maaşları için çalışması mı bekleniyordu? Bu bir yorumcunun alaylı bir şekilde sorduğu bir soru.
Ancak Liberter Long’un Austro-Athenian Empire blogunda farklı bir yol izlendi. Long, Amazon çalışanlarının neden başka işler bulamadıklarını sormak yerine “daha iyi bir sorunun şu olacağını: ‘Oligopsonist olmayan bir işgücü piyasasında, bu yapılanlar Amazon’un yanına kâr kalabilir miydi?’ belirtti.”
Liberterlerin yeterince sormadığı gayet adil bir soru. Kayda geçsin diye söylüyorum, oligopson, oligopolün diğer yüzüdür, yani bu durumda emeğin hizmetinin az sayıdaki alıcısıdır. (Daha ileri gidersem bu az sayının sebebinin hükümetin rekabeti kısıtlamasının bir sonucu olduğunu söylerdim- ama kendimi aşmış olurdum.)
Bu Amazon hikayesine tipik bir serbest piyasacının tepkisi şu olurdu: İnsanlar, aldıkları ücretin kendilerinden istenene verecekleri emekten daha değerli olduğuna karar verdikleri için bu işleri gönüllü olarak alıyorlar. İyi bir praksiolojik akıl yürütme yaparsak, her etken düşünüldüğünde, bu işlerin onları alan insanlar için mevcut en iyi fırsatlar olduğundan emin olabiliriz. Bu nedenle şikâyet etmeleri için bir sebep yok.
Yani pek de böyle sayılmaz. Praksiolojik kısım geçerli olsa da ya mevcut fırsatlar havuzu hükümet eliyle çoktan daraltılmışsa? Bu, hikâyeyi bambaşka bir noktaya taşır. (Bu nokta, üçüncü dünya işçileri ve Bob Cratchit için de geçerlidir.)
Ve bu havuz nasıl daraltılabilir? Biz serbest piyasacıların sürekli homurdandığı tüm şeyler aracılığı ile tabii: mesleki ruhsatlandırma (çiçek düzenlemeden saç örmeye, taksi şoförlüğünden öğretime), imar (ticaret ve konutu ayırma), devlet arazisi (yapay kıtlık yaratma) ve potansiyeli olan gelişmekteki işletmeler üzerinde yerleşik firmalara kıyasla daha büyük bir yük olan vergi ve düzenlemeler. Ayrıca, açık ve zımni ayrıcalıklar (seçkin alan, ulaşım sübvansiyonları, ekonomik kalkınma yardımları, hükümet ürün standartları ve patentler gibi) yoğunlaşmayı ve kartelleşmeyi teşvik ederek, mevcutta işçi hizmeti talep eden daha az sayıda ve daha büyük firma olmasına yol açar.
Daha Az Pazarlık Gücü
Genelde, iş kurmayı zorlaştıran herhangi bir hükümet müdahalesi, insanların serbest piyasada sahip olabileceklerinden daha az bir pazarlık gücüyle işgücü piyasasına girmelerine sebep olur. İşçiler için daha az pazarlık gücü, patronlar için daha fazla pazarlık gücü anlamına gelir. Bu nedenle, iş gücünün bir kısmının, daha geniş bir fırsatlar yelpazesi olsaydı bir dakika içinde reddedecekleri serbest meslek de dahil olmak üzere berbat iş koşullarına katlanmak zorunda kalması bundandır. Ama daha iyi koşullar yok çünkü Devlet yerleşik işletmelerin desteğiyle böyle fırsatların ortaya çıkmasını engelledi- bazen tamamen yasaklayarak, bazen de tüketicileri ve işçileri “korumak” adına alınan “progresif” tedbirlerle. Teknoloji artık insanların bağımsız olarak çalışmasını daha mümkün kılıyor, ancak tüzükler ve yönetmelikler hala önümüzde bir engel.
Hepsi aynı sonuca hizmet ediyor: rekabeti bastırmak ve bu baskıyla korunan büyük hiyerarşik ve genelde otoriter firmalara bağımlılık yaratmak. (Tabii küçük işletmeler de bazı Devlet avantajlarından yararlanmakta ancak bu konuda Roderick Long’un yanıtına bakmanızı tavsiye ederim. Burada da C. L. Dickenson’ın “Free Men for Better Job Performance” yazısına bakın.
Çalışma koşullarıyla ilgili endişeler kulağa “solcu kesim” şeyleri gibi geliyor, ancak bunun tek nedeni liberterlerin, bence iyi bir sebepleri de yokken, konuya göz yummalarıdır. (Durum her zaman da böyle değildi. On dokuzuncu yüzyıl liberalleri açıkça işçilerle bağ kurabildi ve “sermayenin” Devlet çıkışlı gücünü kınadı.) Sağlam ekonomik teori bize, gelişmiş bir rekabetçi piyasada kötü çalışma koşullarının olmayacağını söylediği için pek çok liberter hatalı bir şekilde Amerika Birleşik Devletleri gibi “kapitalist” bir ülkede işçilerin endişelenecek hiçbir şeyi olmadığını düşünüyor. Argümandaki sorun şu ki, “kapitalizm” “serbest piyasa” ile aynı şey değil ve bizim bir serbest piyasamız yok- hatta ona yakın bir şey bile yok. Aslında, içinde yaşadığımız ekonomi, ekonomik özgürlükten çok hükümet-iş dünyası arasındaki gizli anlaşmaların bir ürünüdür.
Progresiflerin ve devlet sosyalistlerinin yanıldığı nokta, işçilerin zayıf pazarlık gücünün piyasanın bir sonucu olduğunu düşünmeleridir. Alakası bile yok. Bu, devleti arkalarına alanların ayrıcalıklarının bir sonucudur. Bu nedenle sorunun çözümü progresiflerin istediği gibi daha fazla hükümet müdahalesi olmayacak; ayrıcalıkların, sübvansiyonların, lisansların ve siyasi kolları geniş insanlara fayda sağlamak için hepimizin kötülüğüne hizmet eden diğer her şeyin ortadan kaldırılması olacaktır.