Joel Williamson, Constructing an Unfixed Freedom. Okumak üzere olduğunuz makale öncelikle Mutualism Co-Op sayfasında yayınlanmış, 21 Kasım 2022 tarihinde C4SS’de yer bulmuş ve Efsa tarafından Türkçe’ ye çevrilmiştir.
Kişisel Çıkar
İnsanlar her etkileşimde ve her sosyal yapıda, kişisel çıkar olarak bilinen kaçınılmaz bir psikolojik içgüdüye yönelmeye meyillidirler. Bu durum öznelliğimizden ayrılamayan derin bir motivasyon faktörüdür. İster nazik ister zalim olalım, kararlarımızın arka planında hep bu vardır ve varlığının farkında olmamıza rağmen varlığını sürdürür. İnsan denen hayvanın özüne kök salmış özelliklerindendir.
Böylesine ahlak dışı bir gözlem, kişinin çıkarlarını nasıl takip etmesi gerektiğine dair bir şey söylemese de bu tür meseleleri keşfedebileceğimiz ve sahip olmaya değer bir siyaset inşa edebileceğimiz bir temel oluşturabilir.
Etik Mutualizm
Öz çıkar, kendi kendini yönetme arzusu ile iç içedir. Birey kendi kararını verdiğinde, kendi özgür iradesini kullanmış olur. Lakin bilinmesi gerekir ki bu özgürlüğün ifadesi sanki başka bir etken yokmuşçcasına asla bir vakumda oluşup da bir balonun içinde hayat bulmaz. Hayatımız boyunca karşılaştığımız pek çok sosyal etkileşim alanı aracılığıyla anlaşılır ve hayata geçirilir. Birbirine kenetlenmiş ilişki ağları, resmi ve başka türlü, karşılıklı özgürlüğün önemini ortaya koyacak şekilde kişisel çıkarlarımızın içeriğini şekillendirir. Sosyal olarak karşılıklı bir ortam, başka hiç kimsenin eşit özgürlüğe sahip olmasını engellemediği sürece her bireyin dilediğini yapmakta özgür olduğu anlamına gelir. Böyle bir durum mükemmel bir karşılıklılığı ifade eder. O halde bu atmosferi etik karşılıklılık olarak adlandırmak yerinde olacaktır.
Mevcut Koşullar
Ne yazık ki etik mutualizm standartlarının gerisinde kalan bir dünyada yaşıyoruz. Mevcut koşullarımız hiyerarşik, büyük güç, para ve nüfuz yoğunlaşmaları ile tanımlanıyor. Siyasi kurumlarımız zorlayıcıdır ve ekonomilerimiz tarihsel yağmadan beslenmektedir. Etik mutualizm ile bildiğimiz tahakkümün yaygınlığı arasında neden bu kadar büyük bir uçurum var? Bu noktaya kadar, kaba bir egoizm tarihe musallat olmuştur. Savaş, çitleme ve bağnazlık dünyayı fethetti ve bizi karşılıklılığa yönelik anlamlı girişimlerden uzaklaşmaya büyük ölçüde ikna etti. Başkalarına hükmetmek, bu tür davranışları ödüllendiren zehirli bir kültürel hegemonya sayesinde norm haline geldi. Bu hegemonyanın kökü, tahakküm yoluyla özgürlük bulmaya yönelik yanlış yönlendirilmiş girişimden kaynaklanmaktadır. Böyle bir kök tabandan kesilmezse, kendiliğindenliğin cezalandırıcı bir şekilde ortadan kaldırılması yoluyla varlığını sürdüren kitlesel bir hiyerarşi fetişine dönüşebilir. Böylesine kaba bir düzen girişimi, özgürlüğümüzü milliyetçilik, kabilecilik ve devletçilikle karıştırarak kendi çıkarlarımızı gerçek anlamda ifade etmemizi engeller. Bu koşullar altında empatiyi azaltmamız ve yasaklanmış, kategorize edilebilir kutularda yerimizi bulmamız öğretilir ve beklenir. Bu beklentiler zorlayıcı yasalar yoluyla sürdürülüyor ve bu yasaları uygulamayı seçenler tarafından gönüllü olarak devam ettiriliyor. O halde başkalarına hükmetmek, kafası karışık bir özgürlük iradesi egzersizidir. Güç bize kendi kendimize yön vermemizi sağladığı ölçüde bizi motive eder. Ancak bir başkasını engelleyen bir öz yönelim, kendini gerçekleştirmeye yönelik boş bir çabadır. Güç istenci motivasyonlarımızın kökenine inmekte yetersiz kalır. Bizi baskıya katılmaya teşvik eder ve bunu görmek nihayetinde kişinin kendisini inkâr etmesi anlamına gelir. Nietzsche’nin tanrısı öldü diye kendimizi tiranların seviyesine indirmemize gerek yok.
Anarşiyi Düşünmek
İşbirliğini büyük ölçüde terk eden mevcut durumumuz, bizi çatışan çıkarlar ağına hapseden ve bazılarının yararına diğerlerinin zararına olan sınıfsal tabakalaşmalarla damgalanmıştır. Bir noktada, maddi ve psikolojik rahatlıkları statükonun korunmasına bağlı olduğundan, iktidardakilerin etik karşılıklılığa yakın sosyal koşullara doğru ilerlemeyi düşünmeleri düşünülemez hale geliyor. Söz konusu güce tabi olan pek çok kişi için ise özgürlük iradesi, karşılıklılığın parlak ve özgürleştirici vaadini taşır. Zamanımızın en önemli meydan okuması, bu siyasi kontrol labirentinden çıkmanın yaratıcı yollarını keşfetmektir.
Etik mutualizmi gerçekleştirmeye uygun tek siyasi felsefe, özgürlüğü en yüksek değer olarak yücelten felsefedir. Bu eğilimin Anarşizmden daha iyi bir önerisi ya da bilinen bir ifadesi yoktur. Anarşizmin kısır kaos ve şiddet gibi yaygın yanlış anlamaları teşvik eden propaganda çabalarına rağmen, aslında özgürlüğü diğer tüm siyasi felsefelerden daha tutkulu bir şekilde teşvik eden insanlık durumu üzerine karmaşık bir tefekkürdür. Anarşizmin aslında tarih boyunca çeşitli kapasitelerde ele alındığı çok az bilinir ya da takdir edilir ve herhangi bir dürüst çağdaş siyasi felsefe, Anarşinin meydan okuduğu güç ve kurumsal şiddetin etik sorunlarıyla da mücadele etmelidir. Bu normalleştirilmiş şiddeti reddeden bizler için Anarşi bizim dostumuzdur. Özgürlüğe yönelik özerk iradenin gerçek ifadesi ve etik mutualizm vaadini gerçekleştirmenin yoludur.
Anarşi, kendi kaderini tayin etmenin insan deneyimi için o kadar temel bir öneme sahip olduğunu ileri sürer ki, bununla çelişen herhangi bir güç bu özgürlüğü inkar etmek için haklı gerekçelere sahiptir. Özgürlükten mahrum bırakılabileceğimiz yolların genişliği, hem dini hem de seküler olarak kültürel olarak meşrulaştırılmış çeşitli kurumlar aracılığıyla ifade edilebilir. Tanınmış anarşist ve ajitatör Emma Goldman bir video röportajında Anarşizmi “insan ırkının ekonomik, sosyal, politik ve manevi özgürleşmesini amaçlayan bir sosyal felsefe” olarak tanımlamıştır. Bu, Anarşizme göre her türlü otoritenin istenmediği ve herkes için gönüllü işbirliği ve özgür birlikteliğe dayalı bir toplum inşa etmeyi hedeflememiz gerektiği anlamına gelir.
Kendisini anarşist ve mutualist olarak adlandıran ilk kişi Fransız filozof Pierre-Joseph Proudhon’dur. Proudhon’un Mutualist Anarşizmi, bu makalede tam olarak incelenemeyecek etik, politik ve ekonomik çıkarımları içeren geniş kapsamlı bir felsefedir. Bununla birlikte, bu metindeki argümanların yörüngesiyle ilgili olan bazı görüşlerini vurgulamak istiyorum. Proudhon, toplumsal özgürlüğe doğru nasıl ilerleneceğini düşünürken, mutlakiyetçilik olarak adlandırdığı şeye karşı açık bir duruş sergilemiştir. Proudhon için bu, tarihte kategorize edilebilir ve belirlenmiş aşamalarla işaretlenmiş mükemmel ütopik nihai hedefleri reddetmek anlamına geliyordu. Proudhon bunun yerine, özgürlüğün iddialı hedefini fiilen var olan özgür olmayan somut gerçekliğimizle dengeleyen açık uçlu bir süreci tercih etmiştir. Özgürleşmeye doğru kademeli pragmatik adımlarla giderek daha fazla özgürlüğün kazanılacağı bir ‘yaklaşımlarla ilerleme’ yaklaşımı benimsedi. Proudhon’un özgürlüğün ilerlemesi konusundaki bakış açısı Anarşizmin uzun vadeli başarısı için çok önemlidir ve biz bu görüşten faydalanmaya hazırız.
Proudhon’un mutlakiyetçilik ve ütopyacılıktan kaçınmaya yönelik rehberliğinin ötesinde, özgürlüğü nasıl genişleteceğimizi düşünürken uzak durmayı düşünebileceğimiz başka tuzaklar da vardır. Bunlardan biri, Anarşizmin amacını eşitsiz güç dinamiklerinin hemen tanımlanabilir ve bariz biçimlerini ortadan kaldırmaya indirgemektir. Tüm tanımlanabilir baskı sistemlerinin üstesinden gelinmelidir, ancak daha az belirgin özgürlüksüzlük örnekleri de aşılmalıdır. Bizim görevimiz bu sistemleri tespit etmek, ötesine geçmek ve onların yerine özgürlüğü inşa etmektir.
Ok Olarak Anarşi
Bu nedenle anarşist projeyi, devletsizlik gibi belirli bir hedefe tekil bir odaklanmayla sınırlı değil, aşamalı bir ok olarak hayal etmek en iyisidir. Devletin ötesine geçmek Anarşinin temel amaçlarından biridir ancak bir son değildir çünkü doğru anlaşılan özgürleşmenin sınırları yoktur. Devletsizliğe giden yolda belirli hedeflere ulaşırız ancak özgürlüğün kendisi sabit değildir ve sürekli genişler.
Anarşizmi devletin ortadan kaldırılmasına indirgediğimizde göz önünde bulundurmamız gereken taktiksel sorunlar da vardır. Bunlardan biri, eğer bu konuda ciddiyseniz, kendinizi düşman güçlerle ittifak yaparken bulabilirsiniz. Örneğin, ince bir devletçilik karşıtlığının siyasi nihilizmi, bazen statükoyu yıkmakla da ilgilenebilen faşistler tarafından kolayca benimsenebilir. Ne yazık ki faşistler sadece daha da büyük bir otoriterlik uygulamak için siyasi yıkımla ilgilenirler. Çok çeşitli gericiler iç savaşa doğru hızlandırıcı bir ajitasyonu savunmaktadır. Bu gibi popülist sayı oyunları, aptalca kanlı bir araç ve sona mühimmat sağlayabilecek saf acemiler için çok uygundur. Özgürlüğün daha geniş ve derin bir analizi yapılmadan, farkında olmadan Nazilerin canice girişimlerinin bir piyonu olunabilir.
Faşist sorununun ötesinde, devletçilik karşıtlığına zayıf bir bağlılık, kişiyi tankçıların desteklediği resmi devrimde bulunan bir tür örgütlü vahşete de götürebilir. Anti-emperyalizme sözde hizmet etmelerine ya da emeği özgürleştirmeye yönelik retorik jestler yapmalarına rağmen, devlet-komünistleri gerçek özgürlükle ilgilenen projelerden hoşlanmazlar. Kızıl-otoriterliğin anarşistler ve onların hiyerarşinin ötesinde bir dünya tutkusu için ne kadar ölümcül olabileceğini anlamak için Kronstadt İsyanı’ndan başka bir şeye bakmaya gerek yoktur. İşte bu yüzden sol birlik için yapılan her türlü yersiz çağrıya derin bir şüpheyle yaklaşılmalıdır.
Kızıl ya da kahverengi resmi devrimin dolaysızlığı olmadan ve özgürlüğün kademeli olarak yaklaştırılmasının düşünülmesi gerektiği kabul edilerek, liberal reformizm tuzağına da düşülebilir. Bu muhtemelen kötünün iyisi olsa da, tanımsal olarak Anarşinin ötesine geçmeye çalıştığı siyasi yerleşiklik türüdür. Ağına yakalanmak tam da yenilgimizi garantiler çünkü seçim-reformist sürecin kendisi anarşistler için pratik bir araç ve amaç çelişkisidir. Bu, uyuşturucu ya da sınır politikalarının liberalleşmesini kutlamamamız ya da teşvik etmememiz gerektiği anlamına gelmez, ancak Amerika’da Roe v Wade’in devrilmesi ışığında, doğrudan özgürlüğe doğru hareket etmenin yollarını hayal etmemiz ve öğrenmemiz gerektiği açık olmalıdır. Reform, tedricilik gibi yavaş ilerler, ancak yaratıcı, deneysel bir ayaklanmanın potansiyel başarısızlığı, seçimciliğin enerji tüketiminden çok daha az maliyetlidir.
Taktiksel Tikelcilik
Eşitsiz güç dinamikleri, herkese uyan tek bir çözümle üstesinden gelinmesi zor olabilecek çeşitli karmaşık ve özel şekillerde ortaya çıkar. Kendimizi ve başkalarını özgürleştirmek için doğrudan harekete geçme şeklimiz, duruma ve bağlama göre farklılık gösterecektir. Örneğin, başarısız bir sağlık sisteminin sınırlamalarını aşmak pek çok insan için inanılmaz derecede zordur ve bir kişinin kendi hayat kurtarıcı ilacını yasadışı yollardan yaratmayı veya edinmeyi düşünmesinin pek çok nedeni olabilir. Bu, iş başındaki anarşidir. Benzer şekilde, bir kişi istismarcı bir eş veya zehirli bir ebeveyn ile uğraşıyor olabilir. Bu kişinin içinde bulunduğu hassas durumdan çıkmak için çaresizce bir yola ihtiyacı vardır ve özgürlüğe giden yolu açmak için kullandığı yöntem, sağlık hizmetleri için verilen mücadeleden çok farklı görünebilir. Bu talihsiz durumların her biri özgürlüksüzlük örnekleridir ve kendi sorunlarıyla başa çıkmak için nasıl farklı araçlar gerektirdiklerini vurgulamak önemlidir.
Buna ek olarak, özgürlüğü denerken bile otoriterliğin kurumsal ya da kişiler arası olarak hayatımıza girebileceği pek çok yolun çok karmaşık olduğunu akılda tutmakta fayda var. O kadar karmaşıktır ki bazen hiçbir parti ya da planın çözmeyi umamayacağı aşırı bireyselleştirilmiş çözümler gerektirir. Baştan aşağı karmaşıklık kaplumbağalarıdır. Anarşinin tedrici okuna benzersiz bir şekilde uyan bir görev.
Pratik Özgürleşme
Kendi çıkarlarımızı gözeten özgürlük isteğimizi etik mutualizm aracılığıyla yönlendirdiğimizde, özgürlüğü en yüksek değer olarak gören tek siyasi felsefe olan Anarşizmi değerlendirebileceğimiz bir temel yaratmış oluruz. Kendimizi Anarşiyi tedrici bir ok olarak görmeye yönlendirmek, hayata ve özgürlük tutkumuza daha bütüncül yaklaşmamızı sağlar. Bu öneri, bazı açılardan daha soyut olsa da, sürdürülebilir ve gerçekçi bir siyaset sunmaktadır.
Kısa vadeli, uzun vadeli, mikro ya da makro olsun, tüm özgürleştirici hedefler önemlidir. Alternatif varoluş biçimleri yaratarak özgürleşmenin tohumlarını şimdi ekersek, yavaş yavaş genişleyebilir ve neyin mümkün olduğunu keşfedebiliriz. Hiçbir tekil devrimci an, pek çok muhafazakâr düşüncenin imkânsız olarak gördüğünü gerçekleştirmeyi amaçlayan, yaşayan ve nefes alan bir felsefenin standartlarına ulaşmak için uygun değildir. Devlet, ataerkille birlikte yok olabilir, ancak yeni özgürlükler her zaman keşfedilmeyi ve kademeli olarak gerçekleştirilmeyi beklemektedir.