Okumak üzere olduğunuz makale, Alex Aragona tarafından kaleme alınmış. 21 Haziran 2021 tarihinde “Imagining State-Capitalism” başlığı altında yayınlanmıştır.
Tüm ideolojik konumlardan insanlar, Batı’da gerçekten serbest piyasalarla ya da ona yakın herhangi bir şeyle yaşamadığımız konusunda hemfikir olacaklardır. “Kapitalist” toplumlar veya “piyasalar” tarafından yönlendirildiği düşünülen toplumlar, aslında, sanayi ve ekonomik faaliyet sektörlerinin ya açıkça planlandığı ve devlet tarafından yönlendirildiği ya da en azından devlet tarafından yol gösterildiği ve korunduğu karma ekonomilerdir– başka bir deyişle, bu sistemleri devlet kapitalizmi olarak görmek daha doğru olacaktır.
Yine de serbest piyasa savunucuları, modern devlet kapitalizminin statükosuna yönelik güçlü eleştirilerden yoksun oldukları için diğerlerini (yine serbest piyasa savunucusu olduğunu iddia edenler) eleştirdiklerinde, konuşmada genellikle bir sürtüşme vardır ve sonuca varılamayan bir eşik gelmektedir. Sözde “piyasa yanlısı” kapitalist savunucular, elbette kusurlu bir dünyada yaşadığımızı söyleyecektir. Ancak hükümetin ve mega şirketler gibi diğer güç merkezlerinin nihayetinde kasıtlı sosyal ve ekonomik politikalar ve kararlar yoluyla ekonomileri “yönlendirdiği” veya “yol gösterdiği” fikri doğru değil gibi davranırlar. Bu, diğer sistemlerde ve toplumlarda, özellikle de jeopolitik rakiplerimizin sistemlerinde olduğunu anlamamız gereken şeydir. Kendini kapitalist ilan eden bazı kişilerin dikkat çekebileceği en ileri kötülük, belirli yolsuzlukları, yanlış uygulama veya devlet müdahalesi durumlarını, makul bir piyasa sisteminde sorun yaratan engeller ve kesintiler olarak göstermektir.
Bazılarının, mevcut devlet-kapitalist düzenin, adaletsizlikler üreten yollarda piyasa ilkelerini radikal bir şekilde ihlal ettiği fikrine kafa yormamaları, bazen kafalarının basmasından bazen ise gerçeği görmeyi direkt olarak reddetmelerindendir- tabii her zaman değil. Bu çoğu kez, fikri ve sonucu ortaya atanların olayı anlatma biçimlerinin başarısızlığıdır.
Sorun önce buzdağının görünen kısmı sonra görünmeyen kısmı ile ilgilenme yaklaşımından doğar. Örneğin, radikal piyasa anarşistleri, devlet yatırımı ve planlaması, kurumsal kayırmacılık veya siyasi alandan büyük ölçekli müdahale örnekleri hakkında gözlemler yapacaklardır. Daha sonra bunun üzerine başka siyasi fikirleri yapıştırmaya başlarlar ve dinleyicilerine tüm sistem ve büyük resim hakkında sonuçlar çıkarmak için kullanabilecekleri bir dünya resmi oluşturmaya çalışırlar. Bu yaklaşımı kullanan insanlar, devlet kapitalizmini eleştirmenin belirli negatif örnekleri ortaya atmaktan daha fazlası olduğunu bilirler, ancak bunun, yaşadığımız ekonomik ve sosyal sistemleri yönlendiren konsantre devlet ve kurumsal iktidarın gerçekleri hakkında daha geniş bir noktayı tartışmaya başlamak için iyi bir yer olduğunu düşünüyorlar.
Bununla birlikte, içinde yaşadığımız ekonomik sistemlerin büyük ölçüde piyasaya dayalı olduğuna inanan birçok kişi olduğundan, bu yol olabilecek en kötü yaklaşım olabilir. Burada belirli yolsuzluk, görevi kötüye kullanma veya devletin yetkisini aşma örneklerini gündeme getirmek, bazılarının kafalarının doğru kabul ettiği temel varsayımları değiştirmeyecektir. Şu veya bu durumda yapılan gözlemler ve noktalarla aynı fikirde olacaklar, ancak onlardan büyük resim hakkında farklı sonuçlar çıkaracaklar. Bu yaklaşımla olayı anlatan piyasacılarla aynı şeylere ulaşmayacaklar.
Birinin devlet kapitalizminin gerçeklerini anlamasına yardımcı olmanın daha verimli bir yolu (ve bu arada, kendinizi disiplinli ve keskin tutmanıza yardım edecek bir yol) aşağıdan yukarıya gitmektir. Hayali bir devlet-kapitalist toplumun nasıl görüneceğine dair ilk ilkelerden başlayın ve oradan inşa edin. Başka bir deyişle, devlet kapitalisti bir düzenin temel ilkelerinin nasıl görüneceğini hayal edersek, yaşadığımız dünyada bu tür eğilimlerin ve düzenlerin kendilerini nasıl tezahür ettirdiklerini görebiliriz. Bu noktada, mevcut kapitalist düzenin savunucuları ve apolojistleri için sorulması gereken soru, dünyanın serbest piyasa fikriyle mi yoksa devlet kapitalizmi ve anlatılan özellikleriyle mi işlediği olacaktır.
Peki bu yaklaşımla anlatmaya ilk nereden başlamalı? Prensipte bir devlet kapitalizmi dünyası hakkında söylenebilecek pek çok şey var, ancak iki ana direğini inceleyelim: büyük ölçüde devlet rolü, yatırım ve ekonominin devlet tarafından rehberliği ve belirli özel aktörler ve kuruluşlar için korumaların ve ayrıcalıkların yaratılması ve sürdürülmesi.
Devlet, arada kendini gösteren bir hakem mi yoksa aktif oyuncu mu?
Zihnimizde “ideal” devlet-kapitalist toplumu yaratıyorsak, dümendekilerin mutlak en iyi niyetlerini gerçekleştireceğini varsayacağımız bir toplum bile olabilir, merkezi bir siyasi otoritenin üretim araçları, mülk vb. bağlamında özel mülkiyet alanıyla nasıl bir arada var olacağını anlamamız gerekir.
Bir devlet, kapitalist bir topluma derece derece müdahil olabilir. Bu katılımın farklı seviyelerdeki birçok rolün bir karışımı ve eşleşmesi olduğu düşünülebilir, ancak ekonomiye katılımları söz konusu olduğunda, katılım düzeylerini sınıflandırmanın basit bir yolu, devleti şunlardan biri olarak görmektir: a) hukuki uyuşmazlıklarda arabuluculuk yapan güç veya arabuluculuk yapmak için var olan mahkemeleri ve diğer sistemleri işleten yasa ve kurallar çerçevesi, b) hiç kimsenin belirli bir refah seviyesinin altına düşmemesini sağlamayı amaçlayan bir refah/güvenlik ağı sistemi sağlayıcısı, c) aktif bir endüstriyel planlayıcı, düzenleyici ve yatırımcı (ekonominin iyiliği adına) veya d) yukarıdakilerin bir kombinasyonu.
Bize bir ekonomiye veya topluma en geniş devlet müdahalesini gösterecek olan şey elbette d) olacaktır, bu yüzden burada devlet-kapitalist bir toplumu düşündüğümüz için bu varsayımla devam edeceğiz.
Bu düşünce deneyi boyunca çalışıldığında, devletin belirli endüstrilerde, özellikle de diğer endüstriler için de temel sağlayanlarda (örneğin telekomünikasyon altyapısı) zorunlu olarak kilit bir oyuncu ve bazen büyük bir itici güç haline geleceğini çabucak fark eder. Daha küçük tüccarlar ve özel ticaret sadece hafif bir regülasyona maruz kalabilir, ancak belirli endüstriler büyüdükçe veya kilit ekonomik merkezler olarak kabul edildikçe, devletin yardımını daha iyiye ulaşabilmek için destek olarak görecekler. Sonuç olarak, bir ülke ekonomisinin birçok kesimi, devlet yardımı olmadan o kadar büyüyemeyecek kilit bir role sahip olmayacak ve belki de hiç var olmayabilirler. Devlet ayrıca çeşitli negatif ekonomik eğilimlerin (iş kaybı veya diğer ekonomik ıstırap biçimleri gibi) etkisini düzeltmeye çalışırken aktif bir rol oynayacaktır.
Şimdi gerçek dünyamıza dönelim. Devlet kapitalizminin ilk etkilerinin böyle gösterilmesinden ve birinin ana hatlarıyla belirtilen devlet kapitalizminin var olduğunu kabul etmesini sağladıktan sonra, en zengin Batılı ekonomilerin yönlendirilmekten ziyade kendilerini yönettiğini ve devletin sadece bir hakem olduğunu nasıl savunacaklarını izlemek ilginç olurdu.
Örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde çoğu kişi, hepimizin zevk aldığı muhteşem piyasa ilkelerinin yüceliğini göstermek için gelişmekte olan endüstrilere ve ekonomik aksaklıklara odaklanır (Silikon Vadisinde kaçak unicorn olayı gibi). Elbette, bunun gibi örnekler genellikle serbest piyasa eğilimlerinin sonuçlarıdır, ancak yanlış bir şekilde, belirli bir noktada gerçekleşmiş küçük ve ilginç bir olaydan ziyade, daha makro ölçekli ele alınan sistemin gerçek örnekleri ve doğru göstergeleri oldukları söylenir. Ayrıca, bir şirket veya endüstrinin yeterince büyümesinin zaman aldığı da unutulmamalıdır.- bu zaman içinde, bu aktörlerin devlet tarafından desteklenme, düzenlenme veya devralınma eğilimi vardır.
Ayrıca, devletin yalnızca bir destekçi veya işgüzar değil, aynı zamanda faaliyetin ana nedeni olduğu büyük miktarlardaki ekonomik faaliyetten sorumlu olan birçok başka endüstri vardır: savunma sanayii, telekomünikasyon yapıları ve (belki de en önemlisi) bunların çoğu zaman göz önünde bulundurulmayan yan sanayileri, tedarikçileri ve ekosistemleri.— başka bir deyişle, sürekli bir devlet nakit akışı ve desteği ya da kaynakların maksatlı bir şekilde yönlendirilmesi olmasa tamamen ortadan kalkacak belirli taşeron endüstrileri ve hatta belirli şirketler.
Kapitalistler piyasa tarafından bir meydan okumayla mı karşı karşıyalar yoksa onu tamamen bastırıyorlar mı?
Bizim hayali devlet-kapitalist toplumumuzda, büyük işletmeler veya endüstriyel faaliyet merkezleri kurulduktan sonra ne fayda sağlayacaklar (veya daha fazlasını verecekler)? Devlet, bu yatırımı yapmayı bırakmadan başka belirli sektörlere ve endüstrilere hevesle yatırım yapacak mı, bunlara bağımlı mı olacak veya onlarla iş birliği yapacak mı? İş adamı sınıfının tek ilgisi, tüketicileri için daha iyisini yapabilmek adına rekabet eden birçok aktörden biri olmaları gerektiği mi olacak? Peki rekabet ve onunla birlikte gelecek istenmeyen dağınık faydalar (piyasadaki düşük mal ve hizmet fiyatları gibi), firmaları olumlu yönde disipline eden güçler olarak mı görülecek yoksa istikrarsızlık ve planları bozan belirsizlikler yaratan yıkıcı etkiler olarak mı?
Devletin, kendisini yıkıcı piyasa güçlerinden korumak için çeşitli endüstriler ve işletmeler (siyasi bazı aktörlerin de katılımıyla) tarafından ele geçirilmeyen veya etkilenmeyen bir yasama ve hukuk sistemi ve kapitalizme aktif bir rol getirdiği bir durumu hayal etmek zor olurdu.-basit bir yolsuzluk örneğinden fazlası, sistematik devam eden bir müdahale. Büyük olasılıkla (yine en iyi niyetleri varsaysak bile), endüstrinin daha büyük, yerleşik oyuncuları kendilerini iş sağlayıcılar ve ekonomik sağlık, büyüme ve istikrar getirenler olarak göreceklerdir. Bu oyuncular için rekabet, sistemin bir özelliği değil, mümkün olan en kısa sürede ortadan kaldırılması gereken bir hatadır.
İstekleri, işletmeyi ve endüstriyi ciddi rekabetin dinamik ve dikkat dağıtıcı etkilerinden korumak ve kendi kontrolü dışındaki diğer koşullar (örneğin bir arz kıtlığı) düzenli işleri bozabileceğinde endüstrinin desteklendiğini görmek olacaktır. Ek olarak, birinin bir buluşu veya ürünü kopyalayabileceği ve bir başkasının bir yolla nihai ürününün fiyatını düşürebileceği fikri, yalnızca daha önce yürütülen çabaların aksayan bir ihlali olarak değil, aynı zamanda daha doğal ve haklı olarak mülk olan gelir ve kârların hırsızlığı olarak kabul edilecektir.
Ayrıca, iş dünyasını yöneten insanlar risk alabileceklerini veya doğrudan kişisel sorumluluklarına bağlı olmayan yatırımları yönetebileceklerini hissedemezlerse, iş adamı sınıfı, ekonominin büyüdüğünü görmekte zorlanır. Ekonominin sözde iyiliği için, yatırım hataları veya diğer sorunlar durumunda, ticari kuruluşlardaki perde arkası zengin insanları kendi evleri veya varlıkları için endişelenmekten kurtarmak için sorumlulukta bir azalmaya veya sınırlamaya izin veren bir tür mekanizma olacaktır. Ya da en azından, bir şeyler büyük ölçüde yanlış gittiğinde, devletin sorunu düzeltmesi için güvenilebilir.
Şimdi bizim dünyamıza bakalım.
İşletmeler- özellikle büyük olanlar- ne tür sistemlerden ve altyapılardan hoşlanır ve mevcut sistemlerimizdeki işlevlerini ve yerlerini nasıl görüyorlar? İş gücünü artıran ve aksine sebep olabilecek şeyleri ortadan kaldıran mekanizmalar ve sistemlerle mi yaşıyoruz yoksa piyasa güçleri tarafından aktif olarak kontrol mu ediliyoruz? Kaynaklar ve bunların alım satımı, örneğin, farklı ülkelere dağılmış çok sayıda nispeten küçük alıcı ve satıcıdan, fiyatlar üzerinde aşağı yönlü baskı oluşturacak ve yeniliği teşvik edecek şekilde mi hareket ediyor? Yoksa, daha iyi ürün ve hizmetler sunmakla (en basitinde) pek az ilgisi olan yollarla, konumlarını daha da sağlamlaştırmak için çalışan kilit sektörlerdeki belirli kuruluşların emrinde mi? Birçok güçlü iş merkezi, başkalarının pazara girmesini engellemek için farklı düzeylerde ayrıcalık ve mekanizmalardan yararlanıyor mu? Hayali olanı gerçekle karşılaştırmaya devam edebilir ve nihai puanın ne olduğunu görebiliriz.
Peki gerçek dünya ne durumda
Eğer herhangi biri bunu ayrı bir şekilde hayal ettiğimiz düşünce deneyinden hala ikna olmamışsa ve devletin, kapitalizmin ve aradaki dinamiğin gerçek hayatta bu zihinsel alıştırmada olduğu kadar yeterince var olduğunu düşünmüyorsa, o zaman onlar için şu soru kalır: Tanımlanan etkiler ve hayali dünya, karakter ve sonuçlar bakımından şu anda sahip olduğumuz dünyadan nerede farklıdır? Ya da serbest piyasa nerede göstermeliler.
Öyle bir nokta gelir ki, içinde yaşadığımız dünyanın büyük bir kısmı, yalnızca devletin eylemi ve iş gücünün tahkim edilmesi yoluyla piyasa ilkelerini zorunlu olarak ihlal eden devlet kapitalizmi eğilimleri sergilemekle kalmaz, aynı zamanda, sistemin kendisinin zaten bu olduğunu gösterir. Nihayetinde azar azar serbest piyasa özellikleri gösteren devlet kapitalizmi sistemleri içinde yaşıyoruz. Kişi bu hikâyeyi, direkt kendi dünyamızdan küçük örnekler vermek yerine gösterdiğimiz ilkelerden yola çıkarak ve buna uygun olan gerçek dünyadan örnekleri eşleştirerek daha doğru ve güçlü bir şekilde anlatabilir.