Hürriyet Üzerine Notlar: Sol Liberteryenizm

Okumak üzere olduğunuz makale Ross Kenyon tarafından kaleme alınmış ve 13 Ekim 2010 tarihinde Students for Liberty BlogP2P Foundation’da yayınlanmıştır. 11 Şubat 2015 tarihinde ise C4SS’de yayınlanmıştır.

Sol-liberteryenizm dediğimiz şey liberteryen kavramının genel kabulüne göre biraz daha farklı bir çizgide kalsa da önemli bazı nüanslar yapıtaşlarını teşkil etmektedir. İlk önce tüm liberteryenlerin paylaştığı bazı esasları ele alalım:

1. Hiç kimse, barışçıl herhangi birine karşı agresyon gösteremez.

2. Eğer üzerine spesifik bir anlaşma yapılmadıysa emeğin meyvelerinin yegane sahibi onun üreticisi olmalıdır.

Şimdi sol-liberteryenizm nasıl bundan farklılaşıyor onu görelim:

1. Mülkiyet hakları ve kapitalin yoğunlaşmasına ilişkin mevcut tertibatlar tümüyle serbest piyasanın ve verimliliğin bir sonucu değildir ve bu nedenle de meşruiyetleri ve piyasa güçleri sorgulanmaya açılmalıdır.

Sol-liberteryenler, tarihsel feodalizm, merkantilizm ve şu an içerisinde olduğumuz ahbap-çavuş kapitalizminin, devletin piyasa mekaniklerini kendi eliyle yıkarak emekçilerin sömürülmesine yol açtığı korkunç bir düzen yarattığının farkındadır.

2. Eşitlikçi ilkeler benimsiyor olmak doğrudan doğruya bir tehdit değildir, zira devletin ekonomiye müdahalesi piyasaların eşitlik istikametindeki tabii eğilimini altüst edecektir. Sol-liberteryenler, korporatizme ve onun sonucu olan eşitsizliğe karşı sosyalist ve progresif tepkiyi bir tehdit olarak görmekten ziyade günümüz toplumundaki adaletsiz zenginlik ve güç dağılımını düzeltmek amacıyla geliştirilmiş iyi niyetli ancak hatalı bir araç olarak görürler.

Esasen liberteryenizmin ahlaki bakış açısından değişen bir şey yok, lakin bu zihniyetle liberteryenlerin kendilerini devletçi ekonomi tarafından en çok mağdur edilenlerden ve onların çıkarlarını savunan solculardan gereksiz yere izole etmelerine de hiç lüzum yok.

Hatta 19. yüzyılın Amerikalı proto-liberteryenleri ve radikal piyasacı düşünürlerinin birçoğu kendilerini anti-kapitalist olarak görmüşlerdir; örneğin Benjamin Tucker ve Lysander Spooner, ki bunlar bugün liberteryen sağın saygıdeğer ikonları arasında yer almaktadırlar.

Bir zamanlar sosyalizm, günümüzde olduğu gibi neredeyse salt üretim araçlarının kolektif veya devlet mülkiyetinde olduğu bir sistemi ifade etmekteydi. Sermayenin elit bir azınlığın elinde toplanmasına yardımcı olacak olan devlet olsun ya da olmasın, Marx ve Engel’in kapitalizmin köklerinin önlenemez olduğuna dair teşhislerine şiddetle karşı çıkan birçok sosyalist de bulunmaktaydı.

Bu piyasa yanlısı sosyalistler, yaşadıkları sömürücü ekonomik düzenin tarihsel olarak ortaya çıkması ve kendi dönemlerinde de varlığını sürdürmesi için devletin kesinlikle gerekli olduğunu iddia etmekle kalmadılar, aynı zamanda piyasaların gerçekten de çalışan sınıfların çıkarlarına hizmet ettiğini savundular. Mutualizmin kurucusu Pierre-Joseph Proudhon, yukarıda adı geçen proto-liberteryenler, Thomas Hodgskin gibi Ricardocu sosyalistler ve muhalefeti nedeniyle Engels’in kendisine bir kitap dolusu reddiye yazmasına neden olan Marx karşıtı sosyalist Eugen Dühring bu geleneğin en ünlüleriydi.

Sosyalizm onlar için aynı zamanda işçilerin doğal piyasa süreçleri yoluyla üretim araçlarına sahip olduğu ve böylece devletin zenginlere verdiği rantlar yüzünden berbat çalışma koşullarını ve ücretli emeği kabul etmek zorunda kalmadıkları sistemleri de içeriyordu.

Bu platformda yapılan çeviriler tamamen bağışlarla finanse ediliyor. Burada okuduklarınız hoşunuza gidiyorsa eğer, sizi katkıda bulunmaya davet ediyoruz. Nasıl destek verebileceğinize dair talimatları C4SS’yi Destekleyin sayfasında bulabilirsiniz:
https://c4ss.org/c4ssyi-destekleyin

Anarchy and Democracy
Fighting Fascism
Markets Not Capitalism
The Anatomy of Escape
Organization Theory