Okumak üzere olduğunuz makale, Alex Aragona tarafından kaleme alınmış. 16 Temmuz 2021 tarihinde “There Are No “Anarchist Systems” without Anarchist Fundamentals” başlığı altında yayınlanmıştır.
Anarşi ve Anarşizm hakkındaki tartışmalar, çoğu zaman, ekonomik ya da politik yapıları organize etmenin rekabetçi yollarını düşünmek üzerine olmaya meyilli. Bu yalnızca skeptikler ya da kinizm savunucuları ortadayken gerçekleşmemekle beraber samimi bir şekilde devletsiz bir gelecek isteyen insanların düştüğü bir tuzak olabilir. Bunu düşünerek at arabasında arabayı atın önüne koyuyorsunuz. İster birini anarşist düşünceyle tanıştırmaya çalışıyor olun, ister kendi entelektüel yolculuğunuzu yapıyor olun, anarşiyi önce sistemler ve yapılar açısından düşünmek birçok nedenden dolayı yanlış bir başlangıçtır. Bunu yapmak temel ilkelerin kaçırılmasına yol açabilir.
İstenmeden de olsa bu, anarşist fikirleri (ve anarşist düşünce tarihini) mevcut organizasyon biçimlerine yalnızca bir alternatif olarak sunar. Bu şekilde, anarşizmin özünde, kendi yaşamlarımızın ve tüm insanlığın değerliliğini anlamakla başlayan, insanlar arasındaki etkileşimlerin ve dinamiklerin (hiyerarşi, otorite gibi) geçerliliğinin nasıl değerlendirilmesi gerektiğini anlamakla başlayan temel bir fikir ve değerler dizisi olduğu gerçeği atlanır.
Anarşistler ve anarşizmi öğrenenler, anarşist düşüncenin iskeleti sayılabilecek temellere öncelik vermeli ve bu ilkeler bir başlangıç noktası olarak alınmalıdır. Bu tür temeller hemen hemen her zaman basit bir şekilde kişinin genel olarak hiyerarşileri ve gücü nasıl değerlendirdiğine ve bu güçlerin hangilerinin (eğer varsa) mazur görülebileceğine bir ışık tutar. Güç kendini meşrulaştıramıyorsa var olmamalıdır. Başka bir deyişle, anarşist -hangi sosyal veya ekonomik sorun söz konusu fark etmeksizin- şu yollardan eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşmalıdır: 1) Hiyerarşileri ve güç dinamiklerini anlamak ve tanımlamak, 2) Söz konusu hiyerarşi ve dinamiğin kendini meşrulaştırıp meşrulaştıramayacağını değerlendirmek ve 3) Bundan negatif sonuç alınırsa feshedilmesini istemek.
İlk iki madde arasında dolaşmak nispeten kolaydır – aslında, anarşist geleneğin birçok alanının gurur verici bir yanı, insanlığın çoğunun, benzer türden ortak bir temelle, etkileşimleri ve dinamikleri adil veya adaletsiz olarak yargılama kapasitesine sahip olduğu hükmüdür. Örneğin, herkes, bir ebeveynin veya vasinin üç yaşındaki bir çocuğu trafiğe atılmasın diye tutmasının, yetki ve güç kullanımının haklı bir yolu olduğunu kabul eder, halkın bir sezgisidir bu. Ancak bir ebeveynin yetişkin çocuklarından birini yere bir içecek döktüğü için küspe gibi dövdüğünü ve ardından bunu “kendi çocukları” olduğu için yapabileceklerini iddia eden de aynı sezgidir, fakat bu meşrulaştırılamayacak bir yetki uygulamasıdır ve ortadaki otorite feshedilmelidir. Nihayetinde, eğer herhangi bir otorite veya dinamik meşru kabul edilirse -ebeveynin üç yaşındaki çocuğunu tutması gibi- anarşistin görevi, meşru ve meşru olmayan kuvvetin koşullarını ve kişinin aradaki sınırları ne zaman aştığını düşünmektir.
Üçüncü madde biraz daha aldatıcı ve elbette, sadece bir otoritenin dağıtılması gerektiği ifadesini sunmakla bitmiyor. Her sosyal ve ekonomik ayarlama, kurum ve benzeri sahip olmadığınız bir otoriteden kurtulmak, az önceki düşünce deneyindeki kötü ebeveyn konusu kadar basit değildir. Ve birçokları, modern toplumda bize sunulan ve zevk alınan şeylerin çoğunun adil olmayan ve hatta derinden adaletsiz yollarla yapıldığını savunacaktır. Eğer durum buysa ve diyelim ki bir devletin dağıtılması gerekiyorsa, anarşist, böyle bir düzenleme, kurum ve dinamik tarafından sağlanan arzu edilen etkileri veya eylemleri anlamakla, daha sonra da gerekçelendirilebilecek bireyler arasında gönüllü eylemler yoluyla oluşturulan düzenlemelerde ve yapılarda bunların nasıl devam ettirilebileceğini anlamakla görevlidir.
Bu tür temel ilkelerden yola çıkmak, makroekonomik ve makro-toplumsal gözlemler üzerine daha karmaşık anarşist (ya da piyasa temelli) çalışmaları incelemeyi ve bunlarla boğuşmayı çok daha anlaşılır ve tutarlı hale getirir. Aslında, anarşizmin servis edildiği bazı açılarda anarşizmin, sadece bir devlet yokken (sanki anarşizmin tüm olayı buymuş gibi) sosyal ve ekonomik çerçeveler için bir tür cetvelle çizilmiş basit bir taslak olarak görünmesine yol açan şey bu ilkelerin yokluğudur.
Bir iş sahibi ile işe alınan yardımcı arasında, ödenmesi gereken bir ücret ve haftalık çalışma saatlerini öngören bir sözleşme düşünün. Pek çok piyasa anarşisti, bu tür bir düzenlemeyi belirli koşullarda kabul edilebilir hatta tercih edilebilir görebilir, fakat kalan koşullarda sorgulanabilir ve belki de rahatsız edici derecede sömürücü, aynı zamanda modern kapitalist toplumda üretim ve ticaret dinamikleriyle (efendiler ve ücretlileri) ilgili daha büyük sorunlara bir örnek olarak hizmet ediyor olarak görebilir. Bazılarının kafaları bunun mantıksal olarak nasıl tutarlı olabileceği konusunda karışabilir ve kendilerini piyasa anarşistlerinin kafalarının karıştığı ve nihayetinde olgunlaşmamış ütopyacılar olduklarını dile getirirken bulurlar. Gerçekte, bu yazıda tartışılan anarşist temelleri anlamadan bu duruşlardan herhangi birinde gerçekten neler olup bittiğini anlamak son derece zor olacaktır. Kişi, şu veya bu sözleşmenin tam olarak neden meşru olup olmadığını veya gönüllü bir sözleşmenin meşruluğunun nasıl sorgulanabileceğini çözümleyebilecek birçok farklı soru işaretlerine ve yollara yönelir. Sadece anarşist temellerden yola çıkarak, gerçekten serbest bir piyasa ortamında bir istihdam düzenlemesi ve bir dinamiğin nasıl göründüğü belliyken, büyük resimde bir devlet-kapitalist şirketokrasi bağlamında başka bir şey olduğunu anlamaya götüren bir düşünce çerçevesi oluşturulabilir.
Bu anarşist temeller, çoğu zaman, bireylerin minimum kısıtlama altında kendi istedikleri yolda ilerleyebilmeleri için maksimum fırsata erişebilecekleri nokta olarak gösterilir. Bir kişi (en azından ben kesinlikle öyleyim) anarşist temellerin insanın en doğal eğilimleriyle uyumlu olduğunu söyleyebilecek kadar cesur olabilir, bunlar: yaratıcılık, problem çözme, topluluk duygusu, iş birliği, meraklılık ve arzu, adalet ve adil olmak.
Nihayetinde bu temeller, anarşist düşünce için başlangıç noktalarıdır. Bugün sistemlerimizde var olan devasa şirketler olmadan uygun fiyatlı ayakkabıların misal nasıl üretilebileceği; grup kararı almayı gerektirecek ne tür yapılar var ve bu kararların neye uygulanacağı ya da uygulanmayacağı; tüm bu tartışmalar anarşist temellerden sonra gelir. Anarşist temeller olmadan, tartışma söz konusu olduğunda yüzeysel bir anarşi konseptine sahip olursunuz. Bu basit konsept, yalnızca vergilendirme gibi yüzeysel meseleler söz konusu olduğunda, devletlerin olumsuzluğunu dile getirme kapasitesine sahiptir.
Açık olmak gerekirse, evet, kesinlikle anarşist düşüncenin önemli bir yönü mevcut sistemlere ve düzenlemelere yönelik keskin eleştirilerdir, ancak bu, mevcut düzenlemelerin birçoğunun neden insan onuruna ve adalete bir hakaret olduğunu açıklamadan bir şey yapılmış sayılmaz. Önerdiğimiz alternatif düzenlemeleri ve sistemleri hangi temel eğilim ve ilkelere dayandırmalıyız sorusuna cevap vermeden bir şey yapılmış sayılmaz. Çekiçle yapabileceğin tek şey bir şeyleri kırmaksa, onu nasıl kullanacağını bilmiyorsun demektir.