Okumak üzere olduğunuz makale, Sebastian Bn Zaydan tarafından kaleme alınmış ve Efsa tarafından Türkçe ’ye çevrilmiştir. 22 Şubat 2022 tarihinde “American Incompetence, not Afghan Corruption” başlığı altında yayınlanmıştır.
Afganistan olayları sonrası iyi niyetli bir analiz
İlk karşılaştığım yabancıların çoğu, uluslararası kâr amacı gütmeyen kuruluşlar için çalışan ve onlardan mali anlamda destek alan iyi niyetli gönüllüler ve akademisyenlerdi. Filistin’deki çocukların çoğusu gibi ben de çocukluğum boyunca Filistin davasının bu genç, canlı ve görmüş geçirmiş destekçilerini putlaştırdım. Ancak, ergenlikle birlikte bir şüphecilik kendini gösterdi. En az on yıl daha tecrübesiz olmamıza rağmen, arkadaşlarım ve ben bu organizasyonların çoğuna nüfuz etmiş dağınıklığı ve salâhiyetsizliği kolayca fark edebiliyorduk. Gönüllülere bireyler olarak bakış açımız değişmeye başlasa da en endişe verici olan ” STK kültürü” olarak adlandırdığımız şeyden kaynaklanan yapısal sorunlardı — yerli halkın gayretlerinin bastırılması ve üniversite öğrencilerinin boş bir dönemlerinde geçici girişimlerle uzun vadeli çözümler üretmeye çalışması vb. Neyse ki zamanla bir eleştiri yağmuru küresel olarak kendini göstermeye başladı. 2000’lerin sonunda, “mesih kompleksi”, “gönüllü turizm” ve “travma pornosu” gibi terimler ana akım yayınlarda bile gayet yaygındı.
Kâr amacı gütmeyen çalışmaların bu potansiyel sorunlu yönlerine ilişkin farkındalığın bugün halen geçerli olduğu kolaylıkla iddia edilebilir. Anekdot vermek gerekirse, ABD’deki yüksek lisans eğitimim sırasında, yerinden yurdundan edilmiş bireylere yardım etmeyi amaçlayan kâr amacı gütmeyen bir kuruluşun içinde yer aldım. Bir programın dikkate alınabilmesi için bile şart olan asgari gerekliliklerin, topluluk üyeleri ve taban insiyatifleriyle işbirliği içinde olmak, olayları sebep sonuç ilişkisi içinde değerlendirmek ve sonuçlar hakkında iyice düşünmek olduğunu öğrenmekten mutluluk duydum. İşbirliği yaptığımız bir üniversite programı, mülteci çocuklar için “sanat terapisi” dersleri vermek üzere Midilli’deki mülteci kamplarına ikinci sınıf öğrencileri göndermek istediği zaman kurulumuz teklifi oybirliğiyle geri çevirdi. Başka bir sivil toplum kuruluşunun temsilcisi, üniversite öğrencilerini “Afrika’daki mülteci kamplarında” çocuk futbol antrenörü olarak gönüllü olmaya gönderen bir program hazırladığında (bir gönüllü asla futbol oynamadığını bile söyledi), onları geri aramadık bile.
Dahası, büyük geleneksel kurumlar bile daha dikkatli davranmaya başlamıştı. Üniversiteler gönüllü turizm programlarına katılma konusunda temkinli davrandılar. Menfaat sahiplerini karar alma süreçlerine dahil etmek için bazen gerçek bir çaba gösterildi. Ve birçok hibe, fon sağlanabilmesi için gereken şartlara düşünceleri ve muşerriḥ analizlerini dahil etmeye başladı.
Yukarıdakiler göz önüne alındığında Afganistan’daki son olaylarla ilgili diskur, özellikle ilk bakışta kafa karıştırıcıdır. Kabil’in Taliban’ın eline geçmesinden bir hafta sonra, PBS, NBC ve CBS dahil olmak üzere çoğu büyük ABD haber ağı, John Soko’nun – Obama’nın Afganistan’ın Yeniden İnşası için Özel Müfettiş olarak atadığı kişi- Afgan kurumlarındaki yaygın “yabancı yolsuzluğun” nasıl ABD destekli hükümetin çöküşünün arkasındaki ana itici güç olduğuna dair alıntıları yer alıyor. Yine de büyük medya ağlarından vatansever Amerikan efsanesini desteklemeleri beklenebilirdi. Gerçekten şaşırtıcı olan şey, bu konuların “progresif” çevrelerde papağan gibi tekrarlanmasıdır.
Afganistan üzerine bir podcast serisi üzerinde çalışırken, ekibim ve ben, ülkenin 20 yıllık Amerikan işgali sırasında Afganistan’da görev yapmış yarım düzine kâr amacı gütmeyen personel ve akademisyenle görüştük. Afganistan’daki ABD destekli kurum ve programların kırılganlığını kesin olarak neyin açıklayabileceği sorulduğunda, görüşmecilerin her biri John Soko’nun görüşünü tekrarladı. Afganların taşralı tutumlarının modern Amerikan tasarımı programların çöküşüne yol açtığına dair saçma düşünce, bir şekilde kabul gören bir gerçek haline geldi ve tek bir karşıt ses çıkamadı.
Ünlü bir Amerikan üniversitesinden akademisyenlerle yapılan bir röportaj özellikle dikkatimi çekti. İlginç bir örnek vaka çalışması olsa da bu girişimin bu tür programlarda yaygın olan birçok sorunu içerdiğine inanıyorum. Bu akademisyenler, USAID tarafından finanse edilen bir programda birlikte çalıştıkları 100’e yakın Afgan’ın çıkarılmasını organize etmede etkili oldular. Kabil Üniversitesi ile söz konusu Amerikan üniversitesi arasındaki girişim, belirli bitkilerin tarımsal verimini artırmayı amaçlıyordu. Görüşülen kişiler, Kabil Üniversitesi sunucularında ve programlarının desteklediği Yüksek Lisans öğrencilerinde merkezi bir veri tabanının oluşturulmasını uzun uzun tartıştılar. Akademisyenler, Afgan ekibinde cinsiyet oranının çok dengesiz olduğunu düşündükleri için seçilen öğrenciler %80’in üzerinde kadındı (program daha sonra cinsiyet dönüştürücü olarak pazarlandı). Taliban Kabil’i ele geçirdikten sonra, ilgili kişilerin anonimliğini korumak için sunucuların silinmesi gerekiyordu. Görüşülen kişiler, bu “gerekli araştırmanın” artık kayıp olduğundan yakındılar. Afgan mülteciler, Kabil’den aldıkları diploma uluslararası düzeyde akredite olmadığı için şu anda bir Avrupa üniversitesine kaydolmaya çalışıyorlar. Programın toplam maliyeti on milyonlarca dolardı.
Afgan meslektaşlarının güvenliğine olan bağlılığı alkışlansa da bu programın beş yıldan fazla süren çalışması sırasında alınan bazı kritik kararların arkasındaki mantığı sorgulamamak zor olur. Afganistan, herkesin bildiği üzere ademi merkeziyetçidir ve BM düşünce kuruluşları, yalnızca yerel topluluk tarafından yönlendirilen girişimlerin başarılı olabileceğini defalarca vurguladı. Ayrıca, Amerikan işgali sırasında internete erişim %13 civarında zirve yaptı ve bu çoğunlukla yabancı altyapıyı kullanan büyük şehirlerle sınırlıydı. Yerel çiftçilerin merkezi çevrimiçi veri tabanına nasıl erişebilecekleri veya bundan nasıl yararlanabilecekleri program materyallerinde yeterince açıklanmamış. Veri toplama, Afgan personelinin (çoğunlukla kadın) Kabil’den Afganistan’ın dört bir yanındaki çiftliklere yılda birkaç kez gönderilmesiyle gerçekleştirilebilirdi. Son olarak, biyolojide doktorası olan biri “toplumsal cinsiyet temalı” bir programa liderlik etmek için yeterli olur mu?
Görüşülen kişiler, Afganistan’daki Amerikan girişimlerinin sürdürülememesinin nedeninin bayağılık olduğunu iddia ettikten sonra (bayağılığın bu özel programla nasıl bir ilişkisi olduğu belirsizliğini korudu), bu girişimin kalıcı bir etkiye sahip olmasını sağlamak için ne yapabilecekleri konusunda onlara baskı yaptım. Yanıt, işten çıkarılmadan üç ay sonra bile sağır edici bir sessizlikti ve meslektaşlarının kurtarılmasındaki rolleri hakkında düzinelerce röportaj vermesine rağmen, seçkin akademisyenlerden oluşan bir ekip, analiz yapmak veya beş yıl hakkında düşünmek için çok milyon dolarlık programda bir araya gelmedi.
Afganistan’da diğer topluluklardaki yardım çabalarına ilişkin yıllarca süren düşünümlerden çıkarılan dersler, Afganistan’da göz ardı edildi ve bunun acı meyvelerini hepimiz yiyoruz. Propagandaya meydan okumalı ve yirmi yılı aşkın ilerlemenin bir aydan kısa bir sürede kaybedilmesinin nedeninin Afgan bayağılığı değil, Amerikan kabiliyetsizliği olduğunu iddia etmeliyiz.