Okumak üzere olduğunuz makale, Alexander W. Craig tarafından kaleme alınmış ’ye çevrilmiştir. 22 Mart 2022 tarihinde “Christianity and Egoism” başlığı altında yayınlanmıştır.
Kül çarşambasında bu satırları yazmaya başladım. Bugün çoğu Hristiyan oruç tutar, sadece bir öğün yemek yer ve bir Büyük Perhiz disiplininin gerektirdiği gibi zevk alınan bir şeyden uzak dururlar. Zamanla çeşitli Hristiyan geleneklerinde farklı perhiz uygulamaları yaygınlaştı ve tavsiye edildi, ancak Paskalya öncesi perhizi önemseyen herkes Paskalya’dan önceki cuma gününe kadar kendinden bir şeyler vererek orucunu tutuyor. Bu tür kendinden feragat etmenin teşvik edildiği bir dine egoist denebilir mi?
Mesih’in kendisi de “Canını kurtarmak isteyen onu yitirecek, canını benim uğruma yitiren ise onu kurtaracaktır” (Matta 16:25) diyor. Bu “benliğe ölüm” konsepti, Yeni Ahit’te ve İsa’nın tüm diğer ahlaki öğretilerinin dayandırıldığı en temel fikirler olan iki emrin tasvip edildiği üç sinoptik incilde geçer: (1) Tanrın Rab’bi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün aklınla ve bütün gücünle, sahip olduğun her şeyle seveceksin ve (2) başkalarını kendinizi sevdiğiniz gibi sevin. Bu olay onun incilinde geçmese de Yuhanna ilk mektubunda aynı temayı ele alır ve Tanrı bizi seviyorsa, birbirimizi sevmemiz gerektiğini söyler. Bu emirler kolaylıkla son derece anti-egoist olarak görülebilir.
Hristiyan düşüncesinde bununla beraber bir temadan daha bahsedeceğiz: Yeryüzünde veya Cennette Tanrı’nın bir insana olan sevgisinin azalmasına yol açacak hiçbir şey yoktur. Aziz Paul’un (Romalılar 8:38-39) dediği gibi, “Eminim ki, ne ölüm, ne yaşam, ne melekler, ne yönetimler, ne şimdiki ne gelecek zaman, ne güçler, ne yükseklik, ne derinlik, ne de yaratılmış başka bir şey bizi Rabbimiz Mesih İsa’da olan Tanrı sevgisinden ayırmaya yetecektir.” Peygamber Yeşaya’nın yazdığı gibi, (Yeşaya 54:10) “Dağlar yerinden kalksa, tepeler sarsılsa da Sadakatim senin üzerinden kalkmaz, Esenlik antlaşmam sarsılmaz” Diyor sana merhamet eden RAB.” Bu iddialar, iyiliğin her şeye gücü yeten, her şeyi bilen özünün Kendisinin her bireyi sevdiğinden başka bir şey ima etmez. Aziz Paul, “Öyleyse buna ne diyelim? Tanrı bizden yanaysa, kim bize karşı olabilir?” (Romalılar 8:31) sorusunda bile kibirli görünüyor. Kendini tüm varoluşun temeli tarafından kaçınılmaz olarak sevilmiş görmek bencillik midir? Hristiyanlığı eleştiren bazı kesimler, birinin, Tanrı’nın dünyayı ve içindeki her şeyi onunla bir ilişkisi olsun diye yarattığını düşünmesinin çok bencilce olduğunu savunuyor.
Bu iki kavramı harmanlamanın bir yolu, pek çok farklı isimle anılan bir fikre daha atıfta bulunmayı gerektirir: yüceltme, tanrılaştırma, teosis, kutsallaştırma ve daha fazlası. Bu terimler tam olarak aynı anlama gelmeyebilir, ancak yeterince benzer bir temayı karşılarlar: Mesih’in Yeryüzündeki yaşamının, ölümünün ve dirilişinin kurtarıcı gücü aracılığıyla, insanlar tanrısal olabilir. Petrus bunu şu şekilde açıklar (2 Petrus 1:3 4): “Kendi yüceliği ve erdemiyle bizi çağıranın tanrısal gücü, kendisini tanımamız sonucunda yaşamamız ve Tanrı yolunda yürümemiz için gereken her şeyi bize verdi. O’nun yüceliği ve erdemi sayesinde bize çok büyük ve değerli vaatler verildi. Öyle ki, dünyada kötü arzuların yol açtığı yozlaşmadan kurtulmuş olarak, bu vaatler aracılığıyla tanrısal özyapıya ortak olasınız.” Ve İsa’nın ne olduğu, Yuhanna’nın inciline göre de oldukça açıktır (Yuhanna 10: 34): “İsa şu karşılığı verdi: “Yasanızda, ‘Siz ilahlarsınız, dedim’ diye yazılı değil mi?”
Hristiyanlar şu vaade inanırlar: Her şeyi bilen, her şeye gücü yeten, her şeyin yaratıcısı ve destekleyicisi olan Tanrı’yı sevmekle, O, bizi “ilahi doğaya ortak” kılacaktır. Bu, Tanrı ile eşit olacağımız ya da O’nun rolünü oynayacağımız, evrenlerin yaratıcısı tarafından özümleneceğimiz anlamına gelmez, aksine, var olan her şeyin temeli olan İyi’nin doğası ile mükemmel bir uyum içinde olacağımız anlamına gelir., Tanrı’nın kendisi. Kendimize ait olduğunu düşündüğümüz, ancak doğamıza aykırı olanları kaybedeceğiz. “Gece ilerledi, gündüz yaklaştı. Bunun için karanlığın işlerini üzerimizden atıp ışığın silahlarını kuşanalım. Kendimizi çılgınca eğlenceye ve sarhoşluğa, ahlaksızlığa ve sefahate, çekişmeye ve kıskançlığa kaptırmayalım. Gün ışığında olduğu gibi, saygın bir yaşam sürelim. Rab İsa Mesih’i kuşanın. Benliğinizin tutkularına uymayı düşünmeyin.” (Romalılar 13: 12 14)
O zaman egoist Hıristiyanlıkta ne bulabilir? Burada benliğin kaybı, hayal ettiğimiz arzularımızın olumsuzlanması, yaşamımızın gidişatı üstündeki kontrolümüzün kaybı ve çaresizliğimizin tanınması var. Yine de bu sayede, iyi olan her şeyin görkemiyle doluyor, Cennetin Krallığının varisi olarak taç giyiyor ve herhangi bir insan için mevcut olan en yüksek doyuma ulaşıyoruz. Egoist Hristiyanlıkta yüceltilebilir, evet, ama sadece egolarının ölmesine izin vermeleri ve Mesih’in suretinde yeniden doğmaları şartıyla.