Okumak üzere olduğunuz makale, James C. Wilson tarafından kaleme alınmış. 19 Ekim 2020 tarihinde “Atlas Shrugged: Ayn Rand and the Cult of Productivity” başlığı altında yayınlanmıştır.
Ayn Rand’ın 1957 tarihinde yazılmış Atlas Silkindi adlı romanı, şanı kendisinden önce giden bir eser. Bazıları ondan nefret ediyor bazıları seviyor, ancak bu kitabı okumamışlar da dahil bu sitenin çoğu ziyaretçisi, büyük ihtimalle kitabın ana olay örgüleri ve yazarın ideolojik duruşu hakkında bilgi sahibidir. Bu nedenle bu incelemede spoiler bulunacaktır.
Burada bazı yazarların bu kitaptan büyük ölçüde etkilendiği ve en azından birinin Ayn Rand Studies dergisinde editör olarak çok zaman harcamış olduğu gerçeği de var tabii. Buradaki birçok kişi Rand’ın çalışmasının ve yaşamının, felsefesinin ve mirasının çeşitli yönlerini eleştirdi ancak onun hayranları ve eleştirenleri genelde aynı kişilerdi. Bu makale, kitabın olumsuz yanlarına odaklanacak olsa da Chris Matthew Sciabarra gibileri Rand’ın yazılarının yardımıyla hastalıklarıyla mücadele edebilmek için moral bulabildi.
Atlas Silkindi, Ayn Rand’ın başyapıtı olarak gördüğü, felsefe ve epistemoloji hakkındaki görüşlerini en çok öne çıkaran, böylece de onu bir kurgu yazarından bir nevi hareket liderine çeviren üçüncü ve son romanıdır.
Tabii Atlas Silkindi de kurgusal bir eser olmakla birlikte, yazar kapitalizm, etik ve epistemoloji hakkında inançlarını ön planda tutmaya özen gösteriyor, onları saklamak gibi bir amaç gütmüyor. Ancak bu da hikâyenin yazarın siyasi görüşlerini ifade etmek için kullandığı salt bir araç olduğu anlamına gelmez, iki amaç yoğun bir şekilde iç içe görünüyor ki eğer ideoloji güdümlü kısım çıkarılabilseydi, kitap dünyanın en uzun kurgu eserlerinden birinden en kısalarından birine dönüşürdü.
Karakterler uzun süren ideolojik hasbihaller yapma eğilimi gösteriyorlar. Perspektif ve bu bağlamda motivasyonları açısından tamamen tekdüze olmasalar da yazarın son derece kendi özgü görüşleri için ağız rolü oynadıklarını çok fazla görüyoruz ya da işler kolay olsun diye iyi hiçbir şey söyleyemeyen, saman adam safsatası tarzı rollerde oluyorlar. Rand, yönetici elitin cahil, fiziksel olarak çekici olmayan, sağduyudan yoksun ve kendi yoz amaçları için fedakâr retorik kullanmaya fazlasıyla istekli olduğu distopik bir vizyon yaratıyor. Küresel ekonomiyi yok ederek ve hepimize daha bencil olmayı öğreterek günü kurtarmak, abartılı derecede çekici, zeki, iyi konuşan endüstriyel dehalardan oluşan bir gruba düşüyor.
Kitaba yazım stili üzerinden saldırmak yeterince kolay. Yazım stili, karşıt görüşler konusunda saman adam safsatasına sık sık düşüyor. Bunun en büyük örneği, gerçekte hikayedeki gibi olamayacak kadar soyut olan 50 sayfalık bir felsefi konuşma. Ve, Rand’ın erkekler, erkekler tarafından yapılan şeyler, sadece belirli tipteki erkekler ve onlara ihtiyaç duyanlarla ilgili nesri 1000 sayfa okununca yorucu oluyor. Ne yazık ki, önemli noktaları kaçırmadan verilen mesaja yönelik saldırı yapmak daha zor olabilir. Atlas Silkindi’nin teşvik ettiği bencillik türünün sınırlarını görmezden gelirken sadece Rand bencilliği teşvik ediyor ve hoşnut değiliz gibi konumlanan eleştirmenlerin durumu böyledir.
Rand’ın bencilliği bir erdem olarak görerek övmesi, sadece insanların daha fazla para kazanmak için daha fazla çalışmaları gerektiğini söylemekle sınırlıdır. Eğer bencilliğiniz, daha fazla tatil zamanı, ailenizle daha fazla zaman geçirmek istemek gibi şeylerse Rand’ın pek yardımı dokunmaz. Rand bu kitapta bencilliği neredeyse tamamen bir çalışma kültürünü ve üretkenlikle ilgili sağlıksız bir saplantıyı teşvik etmek için kullanıyor. Atlas Silkindi’de Rand’ın iyi olarak gördüğü karakterler ile kötü karakterler arasında net bir ayrım çizgisi var. Hikayedeki iyi adamların hepsi, tüm yaşamları ve kimlikleri işleri etrafında toplanmış, kararlı işkolikler olma eğilimindedirler.
Kitabın başlarında, konuşurken neredeyse tamamen Rand için bir sözcü görevi gören Francisco D’anconia karakteri, kahramanı Dagny Taggart’a, onda gördüğü değerin sadece bir gün babasının tren şirketini yöneteceği gerçeğinden geldiğini açıkça söyler. Kitabın başında Dagny’nin iş dışında tek ilgisinin besteci Richard Halley’in müziği olduğu açıkça ortaya çıkıyor. Son yıllarda yaptığı tek tatilin, kitabın başlamasından üç yıl önce, bir aylık planladığı ama bir hafta sonra geri döndüğü aralık olduğu belirtiliyor. Romantik partneri ve kitabın diğer kahramanı Hank Rearden, onun da aynısını beş yıl önce yaşadığını belirtiyor. İkisi birlikte tatil yaptıklarında (ki bunu sadece kendilerini tanıyan insanlar arasında birbirlerinin yanında olamadıkları için yaparlar), zamanı iş ile ilgili bir gezi için kullanmaya karar verirler.
İşte bunlar Atlas Silkindi’nn kahramanları. Çalışma tutkularının takdire şayan olduğu gösterilmeye çalışılıyor. Yukarıda bahsi geçen Danagger’e, “İşini seven, çalışmaktan başka hiçbir şeye saygı duymayan, her türlü amaçsızlığı, edilgenliği ve vazgeçmeyi hor gören kişi” olarak hitap edilmektedir.
Rand’ın bu çalışma takıntısını trajik bir ışık altında sunduğu iddia edilebilirken, en azından bazı karakterler için, işe olan tutkularını genel olarak olumlu görüyor. Normal şartlar altında Danagger ve Rearden güvenilirdirler ve insan refahına ölçülemez miktarlarda katkıda bulunurlar gibi gösterilir.
Rand’ın, bu karakterlerin amaçlarını ve çok fazla işe odaklanmalarını, böylece de hayatlarının diğer yönlerini ihmal ettiklerini ima ettiği iddia edilebilir. Ancak bu, mesajını saklamaktan çekinmeyen bu kitapta açıkça belirtilmemiştir. Bunun ima edildiği, Rearden’in bölümünde, karakterin felsefesini ve değerlerini hayatının diğer alanlarına uygulamayı öğrenmesiyle başlıyor gibi görünüyor. Ancak pratikte bunun yapabildiği şey, Dagny ile ilişkisi hakkında halka açık olmaya daha istekli olması, felsefesini ideolojik düşmanlarına daha iyi savunabilmesi ve ailesine karşı daha tiksindirici şeyler düşünmesi gibi görünüyor.
Bencilliğinin getirdiği değerleri hayatının geri kalanına uygulama çabalarında, Hank Rearden’ın kaya tırmanışı, portre resimler ve 1950’lerde insanların eğlence olsun diye yaptığı benzeri aktivitelere giriştiğini görmüyoruz. Başka bir deyişle, bencilliğin bu sözde örnekleri sayılabilecek insanların hiçbiri yalnızca kendilerine fayda sağlayacak bu aktivitelere zaman ayırmıyor. Belki de bu, Dagny’nin reklam panolarıyla dolu olmayan, bozulmamış doğa manzaraları isteyen insanlara duyduğu kine yansıyor. Reklam panoları tarafından teşvik edilen ticaret sayısız gruba yarar sağlar, ancak bozulmamış bir vahşi doğa manzarasının tadını çıkarmak istemek tamamen bencilliktir.
Rand, sanat ve dostluk gibi şeylere (pratiğe geçmeden) sözlü olarak destek verse de kitapta her ikisi de ideolojinin keskin sınırları içinde kalıyor. Galt’s Gulch dışındaki popüler eğlence, Rand tarafından rutin olarak “kendi varlığından nefret eden” bir çöp olarak görülürken, Galt’ın grevcileri arasında adı geçen birkaç sanatçı muhtemelen yalnızca en mükemmel işi çıkarıyor. İnsan yakınlaşmasına benzeyen yegâne örnekler de sadece aynı fikirde olanlar arasında oluyor. Atlas Silkindi’deki tek başarılı çiftler benzer düşünen işkolikler olduğu için bu özellikle romantik aşk için geçerli denebilir.
Dagny Taggart, hikâyede ideolojiye en çok bağlı ve çalışkan olan kadın ve dikkatin ona çekilmesi erkek kahramanların genel dürüstlüğünün, doğruluklarının kanıtı olarak sunulur. Rand, kitabın hem içinde hem de dışında, birinin felsefesini kimi çekici bulduklarına kimi bulmadıklarına göre anlayabileceğini iddia ediyor. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, Dagny’nin karakter arkı, her biri bir öncekinden daha çok ideolojiye bağlı ve çalışkan üç ana erkek kahramanla bir dizi romantizm içeriyor.
Onları işlerinden uzaklaştıran tek şey, John Galt adında başka bir iş odaklı süper dahi tarafından planlanan yukarıda değinilen greve katılmaktır. Bu kişi de Dagny için romantik hedefleri olan, ideolojik konuşmalar yapmak dışında belirgin bir kişiliğe sahip olmayan bir karakter.
Rand’a karşı adil olmak gerekirse, kişinin kendini işine dengeli bir yaşamı umursamadan adaması, topluma net bir fayda sağlayabilir. Ancak Rand, başkalarına fayda sağlama amacının kişinin işinde bir yerinin olmamasını, böyle bir ahlaki sorumluluğun olmamasını açıkça istiyor. Kâr ve bu kârdan gelen başarı duygusu ana motivasyon olmalıdır ona göre.
Birinin Rand’ın kahramanlarınınkine benzer bir tutkuyla yaşaması ancak Galt ve Rearden örneğinde olduğu gibi yeni bir motor veya metal türü yaratmak ya da Dagny Taggart örneğinde olduğu gibi tüm ülkenin kullanabileceği bir tren ağını yönetmek kadar heyecan verici bir şey içeriyorsa mümkün olabilir. Ama gerçekçi olursak çoğumuz bunu yapamayacak durumdayız.
Tipik bir beyaz yakalı işyeri, neredeyse kesinlikle, küçük şeylerde bile yaygara çıkaran patronları, arkanızdan iş çeviren iş arkadaşları, iğrenç kotalar, değersiz halkla ilişkiler kampanyaları, rezalet bilgisayar sistemlerini, asabi müşterileri, anlamsız formlar ve raporları, arızalı ofis ekipmanları ve beklemekten ağaç olacağınız telefonlarda geçecek sonsuz zaman gibi şeylere sahip olur.
Rand, önceki işlerinde bu aksaklıkları kabul etme konusunda iyi iş çıkarsa da Atlas Silkindi’de durum farklı. Burada sadece Amerikan şirketlerini ideal olarak gösterirken burada çalışan insanları da genel olarak devlet müdahalesine üzülmedikleri sürece mutlu ve tatmin olmuş gösteriyor. İronik bir şekilde, devlet müdahalesinin, büyük firmaları şu an olduğu ve kitabın yazıldığı tarihteki gibi hiyerarşik ve yozlaşmış hale getirmedeki rolünü gözden kaçırıyor gibi görünüyor. Bu gerçeği kendi istediğinde görmesi, genellikle kendi fikirlerinin daha radikal etkilerini görmezden gelmesine sebep olur.
Bir kişinin üstte bahsedilen tipik ve yozlaşmış bir işyerinde çalışmayı, hayatının merkezi yapması çoğumuz için bencil değil, aksine Rand’ın karşı çıkacağı bir şey olan kendini feda etmektir. Hayatlarını gerçekten sevenler (Rand’ın kendisinin ve kahramanlarının defalarca iddia ettiği gibi), muhtemelen bu tür angaryalar altında daha az zaman harcamak isteyeceklerdir. İnsanlığın büyük çoğunluğu için bir Rand kahramanı gibi yaşamaya teşebbüs etmek bencillik değil, kendini gösteren bir kölelik olacaktır.
Tekrar Rand’a karşı adil olmak gerekirse, aşırı regülasyonlar ve devlet yolsuzluğu üstteki sorunları daha yaygın hale getirdiğinde, kahramanlar büyük kitlelere etki eden işlerini bırakıp greve gidiyorlar. Rand, bunun okuyucularına açık olması gereken bir seçenek olduğunu belirtiyor, çünkü devlet ve özel aktörler tarafından uygulanan güç kullanma girişimleri, gerçek dünyamızda mevcut güç ve zenginlik dağılımlarının belirlenmesinde ciddi bir rol oynadı. Çok sayıda hükümet kayırmacılığının ve kısıtlamasının verimsiz bürokratik işletmeler arasında büyük sermaye yoğunlaşmasına yol açtığı bizimki gibi bir toplumda, kişi kesinlikle her şeyini ortaya koymadığı için suçlanamaz. Ne de olsa kim Rand’ın da kötü olarak gördüğü bu aktörlerin gerçek hayat karşılıklarında köle gibi çalışmak ister ki?
Ne yazık ki Rand, kahramanlarının iş merkezli yaşamlarının, ideal koşullarda bile insanlar için ideal davranış biçimi olmasını ve grevin, devleti asil işkoliklerin sırtından kurtarmak için yalnızca geçici bir önlem olduğunu şiddetle ima ediyor.
Kahramanlarının kendilerini sürekli daha fazla para kazanmaya adamış olmalarına rağmen, paranın satın alabileceği şeylerle ilgilenmiyor gibi görünmeleridir. Aslında yukarıda adı geçen karakter Francisco, “dünyevi şeylerin edinilmesini varoluşun tek amacı” olarak görüyor ve onların kendisine zevk vermesini bekliyor, ancak neden daha fazla elde ettiğinde daha az hissettiğini merak ediyor.
Özellikle ofisten uzaklaşmayı ve hayattan zevk almayı sevmezler. Kitapta tekrarlanan bir nakarat “kutlamalar sadece kutlayacak bir şeyi olanlar için olmalıdır” şeklinde. Aynı şekilde Francisco, dışarı çıkıp partilediği, karşı cinsten insanlarla vakit geçirdiği için diğer kahramanlar tarafından ağır bir şekilde eleştirilir. Bunun daha sonra gerçek faaliyetleri için bir kılıf olduğu ortaya çıkıyor ve kendisi zaten daha önce öyleymiş gibi gösterdiği playboy yaşam tarzını daha çok kınıyor.
Rand, hayatta bir amaca sahip olmaya büyük önem verir, ona göre de bu ücretli işinizin olmasıdır. Önceki çalışmalarında, kişinin yapmak istediği şeyi yapabilmesi için ödeme almasını, bunun da işin kendisi olmasının her zaman kolay ve mümkün olmadığını kabul ediyor gibi görünse de Atlas Silkindi’de bu tam bir ideal olarak gösteriliyor. Ücretli işinden aldığı parayı gerçekten eğlendiği ve istediği aktivitelere harcayan kişilere pek rastlanmaz. Ayrıca kişinin işinden tatmin olma seviyesi, söz konusu işin başkalarına yaptığı herhangi bir olumlu etkiden bağımsız olmalıdır. İnsan, örneğin kimsenin kullanmadığı bir demiryolu gibi, yaratmada nasıl bir başarı duygusu edineceğini merak etmelidir. Rand, sırf bir amacımız olsun diye bizim bir amacımız olmasını isteme tuzağına düşer ki bu, bir amacın olmamasından pek de farklı değildir.
Rand, çalışmak için yaşamaktan ziyade yaşamak için çalışmanın daha bencil ve daha özgürleştirici olasılığını görmezden geliyor. Daha karlı bir girişimde çalışmayı reddetmekten veya daha düşük ücretli, daha zevkli bir işte çalışmayı seçmekten daha bencil ne olabilir? Ya da daha iyisi, kendine daha fazla zaman ayırmak için daha uzun saatler çalışma fırsatını geri çevirmek. Bencil arzuların yerine getirilmesini yalnızca elde edilen kâr açısından gören kişi, bencil arzulara ilişkin sığ bir anlayışa sahiptir.
Rand, üretkenliğe bencillikten daha fazla değer veriyor gibi görünüyor, bu nedenle, topraklarının kendi üretkenlik standartlarını karşılama konusundaki isteksizlikleri nedeniyle haklı olarak alındığına inandığı Kızılderili soykırımını savunuyor. 1974’te West Point askeri akademisinde bir konferansta şunları söylediği aktarılıyor:
Ama diyelim ki hepsi güzel masum vahşilerdi -ki kesinlikle öyle değillerdi. Bu kıtada beyaz adama karşı çıkarak ne için savaştılar? İlkel bir varoluşa devam etme istekleri için; dünyanın kalanından izole olma “hakları” için– herkesi dışarıda tutmak ve böylece hayvanlar ya da mağara adamları gibi yaşayabilmeleri için. Yanında bir medeniyet unsuru getiren herhangi bir Avrupalı, bu kıtayı ele geçirme hakkına sahipti ve bazılarının bunu yapmış olması harika.
Kesinlikle herhangi bir sağlam mülkiyet savunması, Rand’ın arzu ettiği üretkenlik düzeyinin gerisinde kalmalarına rağmen, insanların bin yıldır kullandıkları toprakta kalma hakkını savunabilecektir.
Ayn Rand’ın yazıları, liberter hareket için daha başarılı işe alım araçlarından biri olarak kabul ediliyor. Bu, hareketimizin neden hala bu kadar marjinal olduğunu yansıtıyor olabilir. Bu çalışma takıntılı olduğu için, toplumun ne olması gerektiğine dair görüş, nihai olarak her zaman çekici değildir ve büyük ölçüde püritendir. Piyasaların, hatta şu anda sahip olduğumuz kusurlu olanların bile, bizi sürekli çalışma ihtiyacından nasıl kurtardığına ve işlerimiz dışında daha kaliteli zaman ve ilgi peşinde koşmamıza nasıl izin verdiğine daha fazla vurgu yapılmalıdır. Rand, yeniliklerin zaman kazandıran yönünden kısaca bahsederken, bu kitapta bu fikri mantıksal sonucuna kadar takip etmiyor. Bilgi ve enformasyonun yanı sıra mal ve hizmetlerin serbest akışının bizi çalışma ihtiyacının büyük ölçüde azaldığı kıtlık sonrası bir topluma nasıl ittiğinden daha fazla bahsetmek gerekirdi. Anarşik bir serbest piyasa sistemi, bizi her zamankinden daha fazla çalışmaya iten değil, bizi sürekli emekten kurtaran bir sistem olacaktır.
Piyasalarla ilgili bir başka olumlu şeyin de kusurlu durumlarında bile Galt’ınki gibi bir grevin işe yaramasını önleyecek olmaları olduğunu belirtmekte fayda var. Ne zaman bir sanayici istifa etse, yeni bir niş açılır ve birinin gerekli beceriyi öğrenmesi ve yerini alması için güçlü bir teşvik ortaya çıkar. Bu, belirli faaliyetlerin kanunla zorla engellendiği durumlarda gösterilmektedir ve yine de yapılacak para varsa, birileri duruma ayak uydurur.
Bu kitapla ilgili diğer gözle görülür sorunlardan bahsetmeye gerek yok, örneğin, bunun Rand’ı rahatsız eden insanlar üzerinde bir intikam planı olması, kahraman olarak gösterilen kişinin küresel ekonomiyi yok ettiği ve açlığa sebep olduğu gerçeği, seks ve ilişkiler hakkında tuhaf püriten görüşleri, fikri mülkiyet savunması (ki bu sadece devlet tarafından garanti edilmiş bir tekeldir), Rand’ın tüm felsefesinin dayatma safsatası etrafında şekillenmiş bir başarısızlık olması vb. Bunların hepsi başkaları tarafından uzun uzadıya tartışıldı.
Genel olarak, bu kitabı okumaktan en çok fayda sağlayacak insanlar, o kadar soldakilerdir ki, sağcı seçkinlerin dünyayı nasıl gördükleri hakkında hiçbir fikirleri yoktur. Yine de bu muhtemelen daha az zaman alan bir şekilde öğrenilebilir. Aksi takdirde, bu, her zaman olumlu yönde olmasa da genellikle en kötü sonuçlardan bahsederken mesajının olumlu etkilerini görmezden gelen, düşündürücü bir kitaptır.