Ahlaki Yamyamlığa Karşı

Okumak üzere olduğunuz makale Jason Lee Byas tarafından kaleme alınmıştır ve Bu makale C4SS Mutual Exchange Symposium on Anarchism and Egoism‘in bir parçasıdır. 3 Haziran 2022 tarihinde C4SS’de yayınlanmış.

Stirner’in bu terimi kastettiği şekliyle söyleyebilirim ki ben bir egoist değilim. Ahlakı hem anarşizm hem de genel olarak yaşam için çok önemli görüyorum. Fakat Stirnerci, amoralist egoizmin ahlak konusunda çoğu insanın epey yanlış anladığı bir şeyi çok doğru anladığını da düşünmüyorum desem yalan olur.

Önümüzdeki birkaç yazıda genellikle Stirner ile ilişkilendirilen egoizm türünü neden reddettiğim hakkında daha fazla şey söyleyeceğim ancak burada doğru yaptığı şeye odaklanacağım.

Stirner’in Meydan Okuması

Doğru olanı yapmak ile sizin için en iyi olanı yapmanın aynı şey olmadığı konusunda çoğu insan hemfikirdir.

Doğru olanı yapmaya çalışan kişinin, yapmayan kişiye kıyasla genellikle daha iyi bir hayatı olacağı doğru olabilir. Ancak bu sadece bir korelasyondur.

Sosyal düzeyde, ahlaki davranışların damgasını vurduğu bir topluluğun, üyeleri için ahlaksız davranışların damgasını vurduğu bir topluluktan daha iyi sonuçlar üretme eğiliminde olduğu doğru olabilir. Ancak bu da sadece bir korelasyondur ve daha çok sizin ahlaklı olmanızla değil, diğer insanların ahlaklı olmasının size sağladığı faydalarla ilgilidir.

Bir düzeyde, kişisel çıkar ve ahlakın birbirinden ayrıldığı yaygın olarak anlaşılmaktadır.

Bu bir sorun yaratır.

En azından ahlakın kendi terimleriyle “doğru” ahlak teorisinin ne olduğunu zaten belirlediğimizi varsayalım. Bu, en büyük sayı için en büyük iyiyi yaratmakla ilgili faydacı bir teori, kişilere uygun şekilde saygı duymak için deontolojik bir kurallar dizisi, aranacak erdemler ve kaçınılacak kötü alışkanlıklar dizisi veya tercih ettiğiniz dinin kuralları olabilir.

Her halükarda, birisinin “Tamam, teknik olarak ‘yapılması gereken doğru şey’ bu, ama bunu yapmamak benim için daha iyiyken neden yapayım?” diye sorması en azından anlaşılabilir bir durumdur.

Peter Singer‘ın lüks kafelerden kahve almayı alışkanlık haline getirmenin ahlaki açıdan vicdansızlık olduğu konusunda haklı olduğunu varsayalım, çünkü bu para birikiyor ve bunun yerine Sıtmayla Mücadele Vakfı’na gidebilirdi. Tamam, iyi ama neden ahlakı güzel bir fincan kahveden daha fazla önemseyeyim ki?

Bu “amoralist meydan okuma “dır. Ahlakın açık maliyetleri olduğu ve görmezden gelmenin açık faydaları olduğu durumlarda neden ahlaklı olalım?

İlk bakışta bu soru mantıklı bile görünmüyor. Nihayetinde birkaç yazı ileride tam olarak düşündüğümde de mantıklı olmadığını iddia edeceğim. Ancak mantıklı olduğu orta düzeyde bir düşünme seviyesi var ve burada odaklanmak istediğim de bu.

Stirner’in Meydan Okumasını Başarısız Kılmak ya da “Hiç Denemeden Nasıl Amoralist Olunur?”

Orta düzeyde bir düşünme seviyesine ulaşmak için amoralist meydan okumaya verilecek birkaç yanıtı ele alalım.

Bunlardan ilki ilahi cezaya ya da ilahi ödüle yapılan bir çağrıdır. Her şey söylenip bittiğinde, Tanrı’nın yanlış yapanları cezalandıracağı ve doğru yapanları ödüllendireceği söylenir. Dolayısıyla, şu anda yaptığınız yanınıza kâr kalsa bile, o dükkânı soymamalısınız çünkü sonunda yaptığınız yanınıza kâr kalmayacaktır.

İkincisi ise soruyu tamamen reddetmektir. Ahlak teorisinin görevi herkesi doğru olanı yapmaya ikna etmek değildir, diyebilir bu yaklaşımı benimseyen biri, sadece bize doğru olanın ne olduğunu söylemektir. Eğer birisi kendini gerçekten ahlaka bağlı hissetmiyorsa, teori biter ve pratik başlar: “Yaptığım yanıma kar kalırken neden insanları öldürmeyeyim?” diyen kişiyle tartışmayız, sadece insanları öldürmelerini engelleriz. Amoralistlere vermemiz gereken tek “cevap” onlarla savaşmaktır.

Bu iki cevap da başarısız.

İlk cevabın, ahlak ve ahlak dışı kişisel çıkar çatıştığında, ahlak dışı kişisel çıkarın daha yüksek bir çağrı olduğunu düşünerek amoralistin yanlış olduğunu söylemediğine dikkat edin. Sadece Tanrı’nın doğru olanı yapmanın ahlaki olmayan kişisel çıkarınıza uygun olmasını sağlayacağını söyler. Mesele Tanrı’nın çok iyi olduğu ve bu nedenle O’nun dediğini yapmamız gerektiği değil, Tanrı’nın çok güçlü olduğu ve bu nedenle O’nun dediğini yapmamız gerektiğidir.

Bu yüzden ilk cevap teistler arasında bile popüler değildir. Ancak bunu gündeme getirmemin nedeni, çok daha popüler olan ikinci cevabın aslında ilkinin sekülerleştirilmiş bir versiyonu olmasıdır.

Bunun nedeni, ikinci cevabın amoralistle nedenler açısından konuşmayı açıkça reddetmesidir. “Dediğimizi yapmazsan hayatını cehenneme çeviririz” demek, “Dediğimizi yapmazsan cehenneme gidersin” demekten daha iyi bir cevap değildir.

İlk cevapta, doğru bir standart yoktur, sadece Tanrı’nın ve sizin iradeniz, artı Tanrı’nın ikincisini birincisine tabi kılma gücü vardır. İkinci cevapta ise doğru bir standart yoktur, sadece Ahlak Kulübü’nün ve sizin iradeniz, artı Ahlak Kulübü’nün ikincisini birincisine tabi kılma gücü vardır.

Eğer Ahlak Kulübü’nün standartlarına göre namuslu bir insansanız, şimdi “Tamam, iyi, her neyse! Ahlakın kendisinin ötesinde başka bir gerekçesi yok. Ne olmuş yani? Ben hala doğru olanı yapmaya kararlıyım. Başkası yapmıyorsa, çok kötü, yine de onları suçlamaya ve bu standarttan sorumlu tutmaya devam edeceğim. Hiçbir şey değilse, onlar da bundan daha yüksek bir standart olduğunu düşünmüyorlar, bu yüzden şikayet etmek için herhangi bir gerekçeleri yok!”

Ne yazık ki durum bundan biraz daha karmaşık. Eğer konuşmanın bittiği yer burasıysa, amoralistin gerçekten de ahlakçının sahip olmadığı bir şekilde şikayet etmek için gerekçeleri vardır.

Ahlak Kulübü nedenler açısından faaliyet gösterdiğini iddia eder. Amoralist egoist böyle bir iddiada bulunmaz. Onlar sadece bir şey yapmak isterler ve sonra da yaparlar.

Ahlak Kulübü dürüstlüğe değer verdiğini iddia eder. Amoralist egoist ise böyle bir iddiada bulunmaz. Sadece bir şey yapmanızı isterler ve sonra da bunu yapmanızı sağlamak için ne gerekiyorsa yaparlar.

Ve eğer konuşma “tamam, peki, her neyse” cevabıyla sona eriyorsa, o zaman Ahlak Kulübü kendini nedenler açısından savunmuyor ve dürüstçe faaliyet göstermiyor demektir. Başka bir deyişle, eğer Ahlak Kulübü’nün ideallerini benimsiyorsanız, bu sizin Ahlak Kulübü’nün ideallerini benimsemeyi bırakmanız gerektiği anlamına gelir. Amoralist egoist bu idealleri benimsemediği için onları görmezden gelerek tutarsız davranmaz.

O halde, bu tür bir cevap veren ahlakçı en iyi ihtimalle kılık değiştirmiş bir amoralist egoisttir. Açık ahlakçı ile aralarındaki tek fark, ahlak gerçekten önemli olsaydı kripto-ahlakçının daha kınanabilir olacağıdır.

Eğer ahlakın önemli olduğunu düşünmüyorsanız, bunun sizi rahatsız etmesine gerek olmadığını ve önemliymiş gibi davranmaya devam edebileceğinizi düşünüyorum. Ancak ahlakın gerçekten önemli olabileceğini düşünüyorsanız (ki ben kesinlikle düşünüyorum), ahlaksızlara karşı “onlarla savaşmaktan” daha iyi bir cevap bulmak için çok endişelenmelisiniz.

Ve eğer bir anarşist, özgürlükçü ya da sadece bir liberalseniz (ki ben üçüyüm), daha iyi bir cevap bulmak için çok ama çok endişelenmelisiniz. Çünkü eğer ahlakın üzerimizde rasyonel bir etkisi yoksa, sadece insanların ona verdiği sosyal, psikolojik ve fiziksel etkiye sahiptir. Ve eğer rasyonel bir önceliği yoksa, pek çok bakış açısı arasında sadece bir tanesidir. Bu iki şeyi bir araya getirdiğimizde şu sonuca ulaşırız: Ahlak, Ahlak Kulübü’ne katılmış olanların katılmamış olanlara hükmetmeye çalıştığı, kendi keyfi çıkarlarını büyük miktarlarda sosyal, psikolojik ve fiziksel baskı ile ön plana çıkardığı bir kontrol sistemidir.

Dolayısıyla, tahakkümü ahlaki olarak reddeden herkesin amoralistlere verecek bir cevabı olmalıdır. Aksi takdirde, tahakkümü gerçekten reddetmiş olmazlar, sadece kendi seçtikleri çetenin dışındakiler tarafından uygulanan tahakkümü reddetmiş olurlar.

Dahası, böyle bir cevap olmaksızın, Ahlak Kulübü’nün tahakkümü, reddettiği tahakkümden çok daha sapkın ve çok daha acınası olacaktır.

En azından diğer tahakküm biçimleri kontrol sistemleri olduklarını kabul eder ve en azından size karşı kullanabildikleri zorlama sayesinde sizden beklediklerini beklerler. Buna karşılık, herhangi bir rasyonel zeminden yoksun bir Ahlak Kulübü, talep ettikleri şeyi talep ettikleri için yapmanız gerektiğinden yakınır. Eylemlerinizi onlarınkine göre yeniden düzenlemeniz yeterli değildir, motivasyonlarınızı da yeniden düzenlemelisiniz ki artık onların isteklerini yerine getirmek için havuç ve sopalara ihtiyacınız kalmasın.

Aslında, başka hiçbir tahakküm sistemi tek başına bu kadar cesur olmamıştır. Ne zaman bu kadar ileri gitseler, bu ancak Ahlak Kulübü ile iktidarı pekiştirme girişimi olabilir. Devlet sizden hiçbir zorlama olmaksızın kendisine itaat etmenizi talep ediyorsa, bunun nedeni yasalara itaat etmenin ahlaki bir yükümlülük olduğunu iddia etmeleridir.

Ahlak Kulübünü aradan çıkardıktan sonra daha dürüst bir değerlendirme yapabiliriz: Eğer Devletin dediğini yapmazsam ve Devlet beni yakalarsa, o zaman beni cezalandırmasını bekleyebilirim. Pekala, şimdi maliyetler ve faydalar hakkında bir yargıya varabilir ve buna göre hareket edebilirim. Ancak Devlet, Ahlak Kulübü ile olan ortaklığı sayesinde bu süreci atlatmaya ve itaatsizliğin faydaları ceza maliyetlerinden daha ağır bassa bile itaatimi ucuza getirmeye çalışıyor.

İşte bu yüzden amoralistin gerçek bir cevaba ihtiyacı vardır. Çünkü aksi takdirde, ahlakın kendisi en derin ahlaksızlığın kalbinde yer alır ve adaletin kendisi de en büyük adaletsizliktir. O zaman “anarşizm” için herhangi bir ahlaki dava anarşist değil, keyfi olarak seçilmiş bir aristokrasiye, bu durumda çıkarları Ahlak Kulübü’nün çıkarlarıyla örtüşen insanlardan oluşan bir aristokrasiye itaatinizi yönlendiren başka bir siren şarkısı olacaktır.

Stirner’in Meydan Okumasına Cevap Vermek

Açık olmak gerekirse, cevabı reddeden cevapta da doğru olan bir şey var. Eğer ahlak bir yere varacaksa, psikolojik olarak mümkün olan her şüpheye rehin bırakılamaz. Bir noktada, sorunun şüphecide olduğunu ve kusurlu akıl yürütmelerinin onları ahlakın üzerine çıkarmayacağını söyleyebilmeliyiz.

Oysa sahip olmamız gereken tam da bu tür bir cevaptır. Amoralistin muhakemesinde bir kusur olmalı ve göremedikleri bir sebep olsa bile ahlakın iddialarını kabul etmeleri için bir sebepleri olmalı. Çağrıyı reddetseler bile ahlak onlara kendi sesleriyle konuşmalıdır.

Ahlak bir nedenler dünyasıdır. Amoraliste cevap vermek, bu alanın neden kaçınılmaz olduğunu, neden geri çekilip her şeyin dengesiz bir güç oyunundan başka bir şey olmadığını ilan edebileceğimiz bir perspektif olmadığını göstermektir.

Bu alanın haritasını çıkarmanın bazı yolları onun her yere yayılmış olduğunu öne sürecek, diğerleri ise sürmeyecektir. Dolayısıyla amoralist meydan okuma, ahlakın neye benzediğini anlamamıza da yardımcı olacaktır. Çünkü neye benzerse benzesin, bazılarının çıkarlarının herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin basitçe diğerlerinin çıkarlarına feda edildiği bir ahlaki yamyamlık sistemi olamaz.

Bu nedenle, Stirner’in vardığı sonuçları reddetsem de önerdiği türden bir meydan okumanın etiğin en temel sorusu olduğunu düşünüyorum. Görmezden gelinemez.

Anarchy and Democracy
Fighting Fascism
Markets Not Capitalism
The Anatomy of Escape
Organization Theory