Tercüme eden/Translated by: Canberk Aygün
Birçok insan için akıl hastalığı, utanılması ve saldırılması gereken korkutucu bir ikinci benliktir. Akıl hastaları, toplu katliamlar için suçlanır. Otoriter liderlerin yalnızca akıl hastası oldukları için otoriter olduğu kabul edilir. Akıl sağlık hizmetleri, insanları bir yere kilitleme veya “normal” davranana kadar onlara ilaç verme anlamına gelir. Fakat bu damgalama büyük oranda haksızdır. Akılsal yönden hasta olan insanların şiddetin faili olmaktan çok şiddet mağduru olması daha muhtemeldir.
Bunun gibi insanları “hasta” olarak tanımlamamız, onlara karşı tutumlarımızın bir yansımasıdır. Bu gibi durumlarda olan (kendim gibi) ve bizi destekleyen insanlar için, “nörofarklılık” daha yaygın kullanılan terimdir. Bize göre, sahip olduğumuz şey acı veren bir hastalık değil, farklı bir nörolojik yapıdır. Nörofarklılığı ilaçla tedavi edilir hale getirme – bir hastalıkmış gibi muamele göstererek – zararlı bir uygulamadır. Bu, yukarıda bahsedilenler gibi bizim hakkımızda çeşitli damgalama şekilleri yaratır ve bize olduğumuz gibi yaşamamıza izin vermek yerine, nörolojik yönden farklı insanları “normalleştiren” bir mesele haline getirir.
Nörolojik yönden farklılar için ilaçla tedaviyi reddetme tutumu ve tedaviyi genellikle nörofarklılık ile ilişkili sorunların birçoğuna atfetme mad pride(delilik onuru) olarak bilinir. Queer onuru veya siyahlık onuruna benzer şekilde, toplumun bize uyguladığı şiddete rağmen bizde hâlihazırda olduğumuz kişiden gurur duymamızı sağlar. Delilik onuruyla, toplumun bize hasta ya da delirmiş olduğumuzu söylemesine izin vermektense, nörofarklılığımızı sahiplenebiliriz. Delilik onurunu destekleyerek, bizi reddetmek ve “iyileştirmek” yerine, bizi kabul eden ve barındıran bir kültürü teşvik edebiliriz.
Fakat bu tek başına yetersizdir. Tıpkı queer onuru veya siyahlık onurunun queer ya da siyah insanları etkileyen problemlerle başa çıkmak için yeterli olmadığı gibi, delilik onuru da tüm sorunlarımızı çözemez. Bunun olması için, devletin ve kapitalizmin, toplumu bizim için nasıl yaşanması güç hale getirdiğini nicelememiz gerekiyor.
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (ya da bizim gibi bozukluk denmesini reddedenler için Dikkat Hiperaktivite Değişkenliği) teşhisi konulan biri olarak, toplumun bana nasıl zarar verip beni düzgün şekilde hayatımı sürdüremez hale getirdiğini anlamak kolay. İş ve okul, nörotipik insanlar lehine kurulmuştur. Bu kurumlar dikkatimi belirli sıkıcı görevler için uzun süre yoğunlaştırmamı ve aynı zamanda bu görevlerle ilgisi olmayan şeylere aşırı derecede odaklandığım zaman cezalandırılmamı gerektiriyor. Sık sık sabit oturmak ya da sessizce, bazen de saatlerce hiçbir şey yapmamakla yükümlüyüm, ancak sürekli harekete duyduğum ihtiyaç bunu yapmamı engelleyerek beni, cezalandırılmamamı sağlayacak şekilde sabit oturmaktan kaçınma yolları bulmaya yönlendiriyor. Tüm bunlar strese sebep olup bana düşman bir ortam yaratan şeyler.
Benzer şekilde, diğer nörofarklılık türleri, kapitalizmin ve devletin toplumu etkileme şeklinden dolayı sorunlarla karşı karşıya. Benim gibi DEHB’li insanlar gibi, otizmli kişiler de sık sık hareketsiz oturmakla sorunlar yaşıyorlar: onların “stim”(tekrarlı davranış) ihtiyacı var. Şizofreni ya da benzer nörofarklılık çeşitleri olan insanlar komutları anlamada sorun yaşayabiliyor ya da halüsinasyonlarına verdikleri tepkilerle insanları kendilerinden uzaklaştırabiliyor. Bu onların çalışabilmesini engelliyor. Fakat bunların hiçbiri, nörofarklılığımıza has sorunlar değildir. Benim gibi insanlara daha uyan bir şekilde odaklanma imkânım olsa ya da otistik insanlara “stim” yapma özgürlüğü verilse veya şizofrenik insanlar patron gerektirmeyen kendi işleriyle yaşayabilseydi, bunların hiçbiri sorun olmazdı.
Devlet de bu sorunları pekiştirmeye hizmet ediyor. Bürokrasi nörotipik insanlara sinir bozucu gelebilir, ancak nörolojik yönden farklı nüfus için onunla baş etmek hemen hemen imkânsız olabilir. Kuyruklar, bitmeyen yazı işleri ve sürekli bürokratlarla uğraşma gerekliliği, bizim için duvar görevi görürken, diğerleri için aşılabilir yol tümsekleri gibidir. Devletin bürokratik yapısı, nörolojik olrak farklı insanların önüne ihtiyacımız olan pek çok şeyi elde etmemizi engelleyen önemli bariyeler koyuyor. Gerçekten de, bu, toplumsal baskıların bir zorunluluk haline getirdiği zihinsel sağlık hizmetlerini bile alamamamız anlamına gelebilir.
Anarşi, bu sorunları çözmemize yardımcı olabilir. Bu, özellikle delilik onuru sembolünü benimsemiş bir anarşist hareket için geçerlidir: Tıpkı queer, siyah ve kadın özgürlüğünü uygulama olarak benimsediği gibi. Kapitalist iş gerekliliği olmayan devletsiz bir toplumda, (bizzat dışlanma ve damgalanma ile mücadele ettiğimiz sürece) nörolojik yönden farklı insanlar için yukarıda sözü edilen sosyal sorunların çoğu yok olabilir. Endüstride işçi denetimine izin vererek, nörolojik olarak farklı insanlara kendi çalışma biçimlerini belirlemelerine izin veriyoruz. Daha küçük işyerleri ve merkezsizleştirilmiş sanayi bize daha fazla özerklik ve irade verecektir.
Anarşizmin ve deli onurunun bu şekilde birleşmesiyle birlikte, tıpkı queer anarşizm ve anarka-feminizm gibi, bir çeşit deli anarşizm oluşturmamız da bana gerekliymiş gibi görünüyor. Anarşist mücadele onsuz tamamlanamaz.